Yükleniyor...
ALTTA YATANI BULMAK
PSİKOLOJİ

MÜCADELENİN PSİKOLOJİSİ

Çağımızın en önemli sağlık sorunlarından birisi olan obezitenin ortaya çıkmasında ve tedavisinde en önemli etkenlerden biri psikoloji. Obezitenin fizyolojik boyutunun yanında birçok psikolojik rahatsızlığı da ilgilendiren yönleri bulunuyor. Hastalığın nedenleri ve tedavi sürecinin nasıl olması gerektiğini konuştuğumuz İstanbul Obezite Akademisinde görevli Psikolog Hazal Kılıç Akalın, obez bireylerin büyük bir kısmında duygu durum bozukluğu, anksiyete bozukluğu ve cinsel işlev bozukluğu görüldüğünün altını çiziyor.



- Obezite ve ruhsal bozukluklar arasında nasıl bir ilişki var?

Obezite, kişiye sadece fizyolojik zarar vermez, birçok psikolojik rahatsızlığı da peşinde getirir. Obez hastalarda yaygın olarak duygu durum bozukluğu, anksiyete bozukluğu ve cinsel işlev bozukluğu görülebiliyor. En yaygın görünen etki ise depresyon.

- Bazı araştırmalara göre obezite ile bipo-lar bozukluk gibi psikiyatrik bozukluklar eş tanı gösteriyor. Bunu biraz açabilir misiniz?

Yapılan araştırmalara ve bizim danışanlarımızdan elde ettiğimiz gözlemlere göre obez bireyler depresyona daha yatkın bireyler. Ancak tedavi sürecinde şunu görebiliyoruz ki, düzgün beslenen, sağlıklı yaşayan, düzenli uyuyan bireylerin depresyonu atlatmaları daha olumlu oluyor.

- Obez bireylerin psikolojik altyapısında ne gibi durumlar gözlemleniyor?

Obeziteye sadece genetik faktörler sebep olmuyor. Bu duruma psikolojik etkenler, çevresel faktörler ve kişinin kendi karakter yapısı da etki ediyor. Çocukken tacize ve tecavüze uğramış hasta gruplarında ileride obezite görülme oranı yüksek oluyor. Bunun nedenine bakıldığında ise ‘bedenini sakınmak’ ve ‘beğenilmemek’ için yemek yiyerek kilo alma alışkanlığı geliştirdiklerini görebiliyoruz.

- Obezite ve dürtü bozukluğu arasında nasıl bir bağ kurulabilir? Yeme isteğini bastıramamak bir dürtü bozukluğu mudur?

Psikolojiyle ilgili bir durumların kesin olarak kanıtlandığını iddia etmek zordur. Ancak yapılan araştırmalar dürtü bozukluğu ile obezite arasında bir korelasyon olduğunu gösteriyor. Obez bireylerin bilinçaltında yatan yeme dürtüleri var. Ve bu dürtüyle başa çıkamıyorlar. Yedikten sonra ise pişman oluyorlar. Pişmanlıktan sonra bunu bastırmak için yeni bir davranış geliştiriyorlar. Ancak öğrendikleri, alıştıkları davranış yemek yemek olduğu için pişmanlığı da yine yemek yiyerek bastırıyorlar. Bir kısır döngü içinde gidiyor.

- Toplumun obezlere yaklaşımı nasıl?

Toplumun oluşturduğu bir ideal beden şeması var. Şu boydaysan şu kiloda olmasın gibi... Sadece obez bireyler değil ‘farklı’ görünen birçok bireye karşı önyargı var. Bu durum obezlerin sosyal çekinme ve asosyal davranışlar geliştirmelerine neden oluyor. Bu da doğal olarak onların yaşadıkları süreci atlatmalarını zorlaştırıyor. Kişi kilo alıyor, kendi bedenine karşı ‘yanlış beden’ düşüncesi geliştiriyor, bu düşüncesini destekleyen sosyal eleştirilere maruz kalıyor ve yine baş etme yöntemi olarak yemek yemeğe kaçıyor.

- Obez kişilerle doğru iletişim nasıl olmalıdır?

Burada en önemli olan nokta ‘destek’. Kendimize şu soruyu sormalıyız, “ben obez olsaydım bireylerin bana nasıl davranmasını isterdim”. Bu sorunun cevabına göre davranılmalı. Uzman doktorların yönlendirmesiyle yapılan psikoterapide tedaviye cevap çok yüksek oranlarda olabiliyor. Burada en temel nokta kişinin kendi rızasıyla tedaviyi tercih etmesi. Tek amaç kilo vermek değil, sağlıklı beslenmek ve bunu hayatın tüm alanına yaymaktır. Bizim tedavi sürecinde en çok dikkat ettiğimiz şey, kişinin olumsuz duygu durumlarında tekrar yemeğe sığınıp sığınmadığını gözlemlemek.

Genetik altyapısı olan bireylerin birçoğu obez değil. Yapılan araştırmalar obezite genetiğine sahip olmayan bireylerin daha çok obez olduğunu gösteriyor. Burada genetikten ziyade çevresel ve psikolojik faktörlerin etkili olduğu ortaya çıkıyor.