Avrupa’da 19. yüzyıl sonlarına kadar büyük ülkeler arasında bir güç dengesi vardı. Zaman zaman krizler çıksa da ciddi boyutlara ulaşmadan aşılıyordu. Ta ki Almanya ciddi bir güç olarak ortaya çıkana kadar… Almanya’nın Avrupa siyasetinde ağırlığını ortaya koyması bütün dengeleri altüst etti. İngiltere, Fransa ve Rusya çareyi güç birliği oluşturmakta buldu; Üçlü İtilaf kuruldu. Almanya bundan da geri kalmayarak Avusturya-Macaristan ve İtalya’yla birlikte Üçlü İttifak’ı kurdu. Ancak İtalya, I. Dünya Savaşı başladıktan sonra İtilaf Devletleri’ne katıldı. Çanakkale Zaferi’nden sonra Bulgaristan, İttifak Devletleri’nin yanında yer aldı.
Bu gergin ortamda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Franz Ferdinand 28 Haziran 1914’te bir Sırp tarafından öldürüldü. Ateşi yakan kıvılcım bu oldu: Birinci Dünya Savaşı başladı.
İngiliz güçleri çok zorlanmadan Basra’ya da girdi. Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği stratejik Kurna bölgesi de 9 Kasım 1914 tarihinde İngiliz güçlerin denetimine geçti. Osmanlı Ordusu yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışırken, İngiliz ordusu Bağdat’ı ele geçirme planları yapıyordu.
Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi, ülkenin bulunduğu hal göz önüne alındığında kaçınılmazdı. 19. yüzyıl sonlarında başlayan zor günler devam ediyordu. Anadolu ve Rumeli’de önemli topraklar kaybedilmişti. Kıbrıs, Mısır, Tunus ve Cezayir elden gitmişti. 20. yüzyıl başlarında Bosna-Hersek, Bulgaristan ve Girit kaybedilmişti. İmparatorluğun kan kaybı Trablusgarp ve Balkan Savaşları’yla sürüyordu.
Bu ortamda İttihat ve Terakki Hükümeti, Avrupa’da yalnız kalmak istemiyordu. Bunun için birtakım temaslar başladı. Fransa ve İngiltere, topraklarını paylaşmak istedikleri bir ülkeyi kendi saflarına almaktan yana değildi. Böylece Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914’te yaptığı anlaşmayla İttifak Devletleri’nin yanında yer aldı.
Osmanlı Devleti’nin yaptığı anlaşmaya göre, taraflardan biri savaşa girdiğinde diğer devletin de savaşa girmesi gerekiyordu. Anlaşma yapılmadan bir gün önce Almanya, Rusya ile savaşa girmişti. Ancak Osmanlı Devleti, tarafsızlığını ilan ederek savaşa katılmadı. Bu durum Almanya’nın tepkisine neden oldu. Çünkü Almanya, Osmanlı Devleti’nin bir an önce savaşa girmesini istiyordu. Osmanlı ise savaş hazırlıklarının bitmediğini söyleyerek zaman kazanmaya çalışıyordu.
Tam o günlerde Akdeniz’deki Alman savaş gemileri Çanakkale Boğazı’ndan içeri girdi. Ardı sıra gelen İngiliz savaş gemileri ise Boğaz’dan geçirilmedi. İngilizler bu durumun tarafsızlık kuralına aykırı olduğunu söyleyerek tepki gösterdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, gemileri Almanya’dan satın aldığını söyledi. Goeben ve Breslau adlı gemiler İstanbul'a geldi. Gemilere, “Yavuz” ve “Midilli” isimleri verildi. Alman Amiral Souchon da donanma komutanlığına getirildi.
Gelişmeler üzerine İngiliz filosu Çanakkale Boğazı önünde nöbet tutmaya başladı. Amaç; Boğaz’dan çıkacak gemilere ateş açmaktı. Osmanlı Devleti, önlem olarak Çanakkale Boğazı’nı bütün gemilere kapattı. Muhtemel bir saldırıya karşı Boğaz’daki tabyalar teyakkuz durumuna geçirildi. Bir yandan da mayın hatları hazırlanmaya başladı.
Çok geçmeden Yavuz ve Midilli gemilerinin de yer aldığı Osmanlı donanması Amiral Souchon komutasında Karadeniz’e çıktı. Tatbikat bahanesiyle yola koyulan donanma 29 Ekim 1914’te Rus limanlarını ve gemilerini topa tuttu. Rusya’nın tepkisi sert oldu. Ruslar, 1 Kasım’da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Diğer itilaf devletleri olan İngiltere ve Fransa’ya ait gemiler Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını bombardımana tuttu. Osmanlı İmparatorluğu da artık savaşın içindeydi…