Diyagramdaki Savaş

SATRANÇ

Dünyanın en popüler ve kadim kutu oyunu şüphesiz ki satranç. Öyle olmasına karşın bunun çok ötesinde. Zira strateji, plan ve ileri görüşlülük gerektiren oyun diyagrama sığdırılmış savaş gibi.

Ortaya çıkışı ile ilgili pek çok görüş olsa da en popüleri spota da taşıdığımız savaş olgusu.

Efsane bu ya; Hindistan’da savaşı çok seven ve olur olmaz nedenlerle komşularına savaş açan bir kraldan bahsedilir. Bu savaşlarda çeşitli stratejiler dener, planlar yapar ve bundan büyük keyif alırmış. Günyüzü görmeyen ve barışa hasret halk en bilgili insan olan ‘Yüce Bilgin’in kapısını çalmış. Kendisi de durumdan rahatsız olan bilginimiz kralı bu sevdasından vazgeçirmek üzere düşünmeye başlamış. En sonunda bulmuş. Savaş alanında olması gereken pek çok unsur artık bir tahtanın üzerindedir. Heyecanla krala çıkmış. Krala istediği zaman kimselere kıymadan savaş imkânı sunan bu oyunu tanıtmış ve kurallarını anlatmış. Kral oyunu çok sevmiş. Diyagram üzerinde savaşmak daha masrafsız, daha eğlenceli gelmiş. Üstelik strateji, plan, ileri görüşlülük gibi olguları barındıran oyun kralın savaş sevdasına son vermiş, halk rahat bir nefes almış.

Günümüze satranç adıyla ulaşan oyunun kökenleri ile ilgili pek çok görüş mevcut. Eski bir generalin ordusu için öğretim aracı olarak mı tasarlandı? Bilge bir danışman, aceleci bir krala neden-sonuç arasındaki ince yasalarını öğretmek için mi geliştirdi? Yoksa bir kumar oyunu olarak mı yapıldı? Satranç, aslında bunların hepsi ve daha fazlası.

Satranç 2 kişi arasında 64’e bölünmüş kare bir tahta üzerinde, 16’şardan 32 taşla oynanan bir oyun.

Satranç ilk nerede oynandı?

Dünya Satranç Federasyonu (FIDE) ve Türkiye Satranç Federasyonu’ndaki bilgilere göre, satranç günümüzden en az 4 bin yıl önce Mısır’da oynandı. Piramitlerdeki bazı kabartmalar satranç benzeri bir oyuna işaret ediyor.

Satranç, M.S. 3 ve 4. yüzyıllarda Hindistan’da ‘Çaturanga’ yani ‘dört bölüm’ anlamına gelen bir isim ile anılıyordu. Oyunun İran’a kadar yayılmasıyla mevcut adını ve terminolojisini aldı. Satranç kral anlamına gelen ‘Şah’tan türedi.

İpek Yolu üzerinden Asya’ya taşındı

Daha sonra satranç, Arap dünyasında tanındı. İpek Yolu üzerindeki ticaret, oyunu birçok farklı versiyonlarının geliştirileceği yer olan Asya’ya taşıdı.

Çin’de satranç taşları, karelerin içi yerine kesişim noktalarına yerleştirilerek oynandı. Ancak satranç Avrupa’da modern formunu aldı.

Oyunun kuralları asırlardır değişmedi

1400’lü yılların sonunda fil ve vezir taşlarının keşfedilmesiyle oyun bugünkü şeklini aldı. İspanya’dan sonra İtalya, Almanya, Fransa, ABD ve Rusya’da satranç hızla yaygınlaştı.

İspanyol Lucena’nın 1497’de yazdığı modern satranç kitabı, oyun üzerine basılmış ilk eser olarak kabul ediliyor. Kitapta yer alan kurallar ise günümüze kadar hiç değişmedi.

Oyunla ilgili; strateji, kurallar ve taktiklerin yer aldığı ünlü kitaplar 17. yüzyılda İspanyol El Greco ve 18. yüzyılda Fransız Philidor tarafından yazıldı.

Dünyanın ilk satranç şampiyonu Steinitz

19. yüzyılın sonlarında Anderssen, Morphy, Rubinstein ve Steinitz satrançta öne çıkan isimler oldu. İlk dünya satranç şampiyonluk karşılaşması 1886’da dönemin en kuvvetli oyuncuları Steinitz ve Zukertort arasında oynandı. William Steinitz 10 galibiyet, 5 beraberlik ve 5 yenilgi ile sonuçlanan 20 oyunluk seriyi kazanarak dünyanın ilk satranç şampiyonu oldu.

 

20 Temmuz 1924’te ise kurumsal yapıdan uzak gerçekleştirilen satranç karşılaşmalarını tek organizasyon çatısı altında toplamak için Paris’te Dünya Satranç Federasyonu (FIDE) kuruldu. Halen 161 ülkenin üye olduğu FIDE, kuruluşundan bugüne kadar 5 binin üzerinde turnuva düzenledi.

Satranç taşlarının üstlendiği roller

İlk satranç otomatı:

Türk

Tarihin ilk satranç otomatında satranç oynayan robotun adı “Türk”tü. Adının Türk olmasına rağmen yapan bir Türk değil, Kempelen adında bir Macar’dı. Kempelen 1770’te otomatı icat etti ve ona “Türk” adını verdi. Otomata yoğun ilgi olunca Avrupa’yı ve Amerika’yı turlamaya başladı. Uzun bir zaman kimse bu makinenin nasıl çalıştığını ve rakiplerini nasıl mağlup ettiğini anlamadı. Sonra bunun bir hile olduğu ortaya çıktı. Aslında makinenin içine gizlenen bir kişi onu yönlendiriyordu.

“Kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın”

Ünlü yazar Adam Fawer satrancı şöyle anlatmıştı…

“Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek.”

Hazırlayanlar:

Bedra Nur Aygün Alkan
Mehmet Çağrı Yakar