Fikir çok eski. Üniversite yıllarıma kadar izini sürebiliyorum. Biyolojik ebeveynlerinden bir şekilde ayrı düşmüş yavru kuşlardan birinin, birkaçının elini tutmayı istiyordum. Bunun sorumluluğunu hep kendimde hissettim. Kendi hayatımda en azından 2010’ların başından itibaren bunu hayata geçirme arzusundaydım. Lakin Türkiye’nin özellikle 2013 sonrası içine girdiği hızlı süreç, saldırı altında olduğu dönem dahil olmak üzere, o kadar çok işim oldu ki arada bir çocuk için yer açma şansım olmadı. 15 Temmuz’dan sonra, esasen o büyük mitingi gördükten sonra bu ülkeye itimadım çok arttı. Ülkeme hissettiğim sorumluluk devam etmekle birlikte, kendi hayatımda yapmak istediğim şey için bir yer açabileceğimi fark ettim. 2017’nin başında başvurumu yaptım.
Elbette… Bir bakıcının kucağında bulunduğum odaya getirildi. O kadar küçük, kırılgan ve kaygı doluydu ki içimi acıttı. O gün onunla biraz oyun oynadım, konuştum, şarkı söyledim. “Mini mini bir kuş” şarkısını söyledim. Şimdi o farkında değil ama ben o şarkıyı her söylediğimizde, hep o anı ve o gün kucağımdaki meleğimi hatırlıyorum. Ondan bir an bir koku aldım. Farklı bir koku olduğunu sonra idrak ettim. Bir işaret saydım. O süreçler tamamlanana kadar o koku bana eşlik etti.
Yuvayı ilk ziyaretlerimde hızla birbirimize alıştık, sevdik. O kadarını beklemiyordum. Yani ben aşık olmuştum; öyle diyebilirim. Eve çıktıktan sonra da tabii bunun bazı merhaleleri var. Bir kere sevgi derinleşiyor. Bunlar sonuç itibarıyla çocuk da olsa bağımsız bir varlık, bir kişiliği var. Onun kişiliğini, korkularını, heyecanını keşfetmeniz; varsa endişesini gidermeniz gerekiyor. Zorlandığım anlarda ailem yanımdaydı, hep destek oldular.
Kızımı çok seviyorum ve bunun bir tarifi yok. Bunu sadece biyolojik bağlarla adlandırmanın, anlamlandırmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum. Çok derin, çok büyük bir sevgi var aramızda. İçimin ta içinde bir yerde… Allah’a şükür duygularımız karşılıklı. Çok mutluyum.
Bu çok ciddi bir kaygı. Bence bütün koruyucu ailelerin yaşadığı bir şey. Aslında sadece koruyucu aileler değil, evlat edinenler için de geçerli. Ama şöyle de bir durum var; biyolojik ebeveyn de olsanız çocuklarınız sizin malınız, mülkünüz değil. Biyolojik ailesine dönmesinin onun için daha iyi bir durum olacağını anlayacağınız anda o sevgi, size bir vazgeçiş sonucu doğurabilir. Bunu anlarım, bağrıma da taş basarım.
Bizim toplumumuz çok merhametlidir. Dünyanın neresinde bir mazlum görürse oraya yardım elini mutlaka uzatıyor. Biz öksüz ve yetim bir peygamberin ümmetiyiz. Peygamberimiz amcasının yanında büyüdü. Onun yanında da başka yetim ve öksüzler büyüdü. Bu tür bir koruyucu aileliği zaten peygamberimiz kendi hayatında yaptı ve yaşadı. Bu değerli bir örnek.
Türkiye gerçeği üzerinden baktığımızda şöyle düşünmemiz gerekiyor; evet, bu çocukların biyolojik anneleri ve babaları var. Fakat netice itibarıyla bu çocuklar, biyolojik ebeveynlerinin yanında kalamıyorlar. Ailede öyle bir şey yaşanmış ki, ya da öyle bir hal var ki, bu çocuklar artık o evde değil. Muhtemelen olamayacak da. Çünkü şartlar çocuk lehine olumlu gelişemeyebiliyor. Bir sürü haberde de bunu gördük. Yargı sisteminin, savcıların, hakimlerin de biraz daha bu konuda çocukların lehine düşünmesi gerekiyor. Bu biyolojik bağı bu kadar kutsamamak gerekiyor.