“Zeybekler; tehlikeden ve çatışmadan sakınmaz, yorulmaz, usanmaz,
hareketli ve sanki askerlik için yaratılmış,
Türklerin bir güzel soyudur.”
Zeybeklik; kökleri Batı Anadolu’da olsa da etkileri Güney Marmara’dan Toroslara, Ege adalarından İç Anadolu’ya dek uzanan ve Türk kültürünün en önemli değerlerinden biri olan, folklorik bir olgu.
“Zeybek” kelimesinin etimolojik kökenlerini ele aldığımızda, karşımıza iki yaygın görüş çıkıyor. Bu görüşlerden ilki, kelimenin Orta Asya bozkırlarına uzandığı, Türkçe kökenli olduğu ve “sü-bek(subay), zeyl-i beğ (kolbeyi), say-bek (zırh), zibak (cıva), sağ-bek (sağlam) ve zağmak (kaçmak)” gibi anlamlara geldiği iddia ediliyor.
Diğer görüş ise zeybek kelimesini, antik dönemlerdeki Ege Havzası’na dayandırmakta ve Yunan tanrısı
“Zeus” ile ekmek anlamına gelen “bekos” kelimelerinin birleşiminden türediğini savunuyor. Aynı mantık doğrultusunda, “efe” kelimesinin de “aka (kudret), apa (ağabey), efeb (delikanlı) ve Efes”ten doğduğu yönünde yorumlar yapılıyor.
[19. yüzyılın son çeyreğindeki zeybekleri gösteren bir stüdyo fotoğrafı.]
Uzman Tarihçi Ali Özçelik, zeybekliğin tarihi ile ilgili şunları anlatıyor:
Kesin olarak şunu söyleyebiliriz ki Osmanlı Dönemi’ndeki sözlüklerde zeybekler, ‘Batı Anadolu’daki dağlık yerlerde yaşayan; yabani görünümleri, hafif silahları, kendilerine mahsus kıyafetleri olan ve asayiş ile yolların muhafazasından sorumlu tutulan ücretli askerler’ olarak tanımlanıyor. Söz konusu tanımlama, zeybeklerin kökenlerini 18. yüzyıl sonlarına götürse de silahlı Batı Anadolu gençlerinden oluşan bu seçkin savaşçı grubunun ortaya çıkışını sağlayan olaylar silsilesi, 16. yüzyıldan itibaren yaşanan bazı askeri, idari ve sosyal gelişmelere dayanıyor.
[1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’na katılan bir zeybek grubunun, askeri kamplarında çekilen fotoğrafları.]
Uzman Tarihçi Ali Özçelik, zeybekliğin tarihi ile ilgili şunları anlatıyor:
[Zeybekler tarihinin en ünlü efelerinden Çakırcalı Mehmet Efe.(soldaki)]
Zeybek Kıyafetleri
Başlık:
Zeybekler, başlarına genellikle kırmızı renkte tonları olan çuha kumaştan fes veya keçe külah takarlardı. Başlıkların üzerine iğne oyası işlemeli yemeni sararlar, arkadan ya da yandan püskül sarkıtırlardı. İçine çoğunlukta “terlik” adı verilen fes içliği giyilen zeybek başlıkları, erken dönemlerde daha yüksek bir görünümdeyken, zamanla fes formuna uygun bir şekilde küçüldü.
İşlik:
Ten gömleği üzerine giyilen, dik çizgili ve yakalı, yukarıdan aşağıya düğmeli ve bel hizasına kadar inen bir çeşit gömlek.
Cepken:
Mavi veya mor çuha ya da kaşmirden yapılan, uzun kollu üst beden giysisi. Beden boyu, göğsün hemen altında bitiyor. Cepken kesimi, vücuda tam oturacak şekilde yapılır. İç kısım, kırmızı astarla kaplıyken; cepkenin önü, arkası ve kolları, siyah kaytan veya sırmayla süsleniyor.
Potur/Çakşır:
Potur, zeybeklerin giydiği bir tür şalvar çeşididir. Boyu diz kapağına kadar olan ve bu kısımda daralan poturun, ağ kısmı geniş olurdu. Bu da zeybeklerin, dağ yaşamları sırasında rahat hareket
etmelerine imkân tanırdı.
Ten Gömleği:
Zeybeklerin giydikleri yakasız, boyun ve kol ağızları oyalı gömlek türüdür. Gömlekler, genellikle pamuklu kumaş, keten veya el dokuması kumaştan dikilirdi.
Camadan:
Kimi yerlerde işliğin üzerine, kimi yerlerde ise cepkenin altına giyilen camadan, genellikle ön kısmı çapraz kesim olan ve sağ-sol çift taraflı düğme aksesuarları bulunan, uzun kollu bir çeşit yelek. Çuha kumaştan yapılan camadana, kanat görünümlü iki parçası nedeniyle “kartal kanadı” da denmektedir. Kartal kanatları, zeybeğin daha heybetli görünmesini sağlardı. Oyun sırasında sağa sola savrulan kanatlar, heybete ve kuvvete dayalı görselliği artırarak, izleyenlerde hayranlık uyandırırdı.
Kuşak:
Zeybekler, bellerine kuşaklar sararlardı. En alta yorgan (dolgu) kuşak, onun üzerine Trablus kuşağı, en üste de Acem şalı sarılırdı. Şal üzerine sağlam durması için kolan adı verilen yassı kemer, en üste de işlenmiş deriden yapılan silahlık bağlanırdı.
Tozluk:
Zeybekler, diz kapakları ile ayak bilekleri arasına korunma amacıyla, camadan, cepken ve poturla uyumlu rengi olan işlemeli kumaştan tozluk giyerlerdi. İlerleyen dönemlerde bu tozluklar, meşinden yapılmaya başlanmıştı. Genellikle boydan boya yarık olan ve ön tarafı kaytan ipiyle işlemeli olan tozluklar, arka taraftan kopçalarla iliklenirdi.
Silahlar:
Zeybekler, dönemin askeri teknolojisine göre değişen ateşli ve kesici silahlar kullanmıslardı. Erken dönemlerde; Orta Çağ’da “kelle makası” olarak ünlenen yatağan adlı kebir bıçaklar, keskin hançerler ve gümüş kakmalı pistovlar (tabancalar) tercih edilirken; son dönemlere doğru Martini Henry ve Mauser (Mavzer) marka gelismis tüfekler, zeybeklerin vazgecilmezleri oldu.
Karadon:
Soğuk kış aylarında, poturun altına giyilen bir dondur. Zeybeklerin özellikle kış aylarında sıklıkla kullandığı kara donun paca kısmında, ayak tabanından gecen lastik; üst kısmında ise bele bağlanmak üzere uçkur vardır.
Silahlık:
Çok gözlü bir kemer formundan olan ve genellikle kuzu derisinden imal edilen silahlık, kuşakların üzerine takılırdı. Bütün silahlar da bunun üzerine yerleştirilirdi. Silahların dışında zeybeğin günlük hayatta kullandığı tütün kesesi, yağlık ve para kesesi gibi aksesuarlar da buraya konulurdu.
Yemeni/Çarık:
Zeybekler ayaklarına, altı kalın köseleden, üst yanı deriden, burnu hafif kalkık, yemeni veya kalın gönden yapılan çarık giyerlerdi. Böylesi bir tasarım, dağda rahat ve hızlı hareket etmelerini kolaylaştırırdı.
İzmir’den Uşak’a, Eskişehir’e, Antalya’ya… Zeybek dansları
Zeybeklerin macera dolu yaşamlarını ve savaşçı karakterlerini gözler önüne seren bir diğer kültürel unsur da zeybek dansları. Ülkemizin en rağbet gören halk oyunu türlerinden biri olan zeybek dansları; Batı Anadolu kıyılarından İç Batı Anadolu’ya kadar oldukça geniş bir alana tesir ediyor.
Hiyerarşik düzen
zeybek dansında da görülüyor
Zeybek dansları; zeybeklerin yaşadığı dönemlerde, dağ başlarındaki oturak âlemlerinde, üğünlerde veya cemiyet toplantılarında icra edilirdi. Zeybek çetelerindeki hiyerarşik düzen, zeybek danslarına da sirayet etmişti. Bu nedenle zeybekliğin doğasında bulunan çete düzenine atıf yaparcasına, efeler tek başına solo danslar icra ediyorlardı.
Zeybek oyunları ise birkaç oyuncunun çember oluşturmasıyla gerçekleşiyordu. Farklı zeybek gruplarının katıldığı eğlencelerde, dans etme sırasını ve disiplinini belirleyen “yasakçı” lakaplı kişiler bulunyordu. Zira bir efenin zeybek dansı oynaması sırasında bir başka efenin alana çıkması hakaret ve meydan okuma olarak algılanır, kimi zamanlar bu nedenle kan dökülürdü.
Zeybeklerin gizlilik esasına dayalı dağ yaşamlarından ötürü, zeybek dansları sırasında, cura, dümbek, dilsiz kaval ve sipsi (kemik düdük) gibi taşınması kolay ve davul-zurnaya nazaran çok daha az ses çıkaran çalgılardan faydalanılıyordu. Oyunlar sırasında, yörelere göre bıçak, yatağan, tüfek, tabanca veya kaşık da kullanılıyordu. Buna karşılık, özellikle özel günlerde, köylerdeki zeybek icraları çok daha gösterişli bir görünüm arz etmişti.
Avını kapan bir kartalın
hareketleri
Zeybek danslarının genel hareketlerini betimleyecek olursak;
Zeybek dansına başlamadan önce, dansın icra edileceği alanda dairesel bir şekilde gezilir, yani serbest gezinleme yapılır. Bu sırada ezgi ve ritim de tam olarak algılanır. Dans öncesinde, kendilerini izleyenleri selamlayan zeybekler, ilk olarak az açık duran sağ ayaklarını, sol ayağa sertçe vururlar ve ayaklarını az yana açarak, yere basarlar.
Dans sırasında kollar ağır bir şekilde yukarı kaldırılır, ardından önce sol kol indirilir, sağ kol havada bırakılır. Bu sırada vücut öne eğilmeden, bakışlar sert bir şekilde karşıya yöneltilir. Zeybek oynayan kişi, kollarını omuz hizasına kadar kaldırır ellerini başıyla aynı hizada olacak şekilde iki yana açar. Bazı oyunlarda kollar, dirseklerden hafifçe kırılır.
Oyun sırasında sağ ayak ileri atılırken yavaşça yukarı kaldırılır. Yere doğru eğilerek dizin yere dokundurulması ise bu dansın en temel figürlerindendir.
Zeybek dansındaki figürlerin çoğunlukla dairesel şekilde ve gökyüzüne doğru oynanıyor olması; bu dans türünün yere doğru eğilerek avını kapan bir kartalın hareketlerinin taklidinden doğduğu yönünde yorumları ortaya çıkardı.
Hazırlayanlar:
Haber: Ayşe Şimşek – Nursel Cobuloğlu
Çizim: Nursel Cobuloğlu
Video: Bertuğ Ulukan
İnteraktif Tasarım: Hazal Fırat – Mehmet Çağrı Yakar
Kaynak: Tire Kent Arşivi Merkezi Sorumlusu Uzman Tarihçi Ali Özçelik