Türk Dünyasının Kadim Şehirleri

Türklerin kadim yurtlarına hoş geldiniz. Tarihte ilk adım attığımız Ötüken’den, 2020’de işgalden kurtarılan Şuşa’ya kadar kadim şehirleri gezeceksiniz. Tarihi yapılarını, camilerini, kültürel miraslarını, manevi değerlerini, şehirlerin Türkler için önemini burada anlattık.

Çincede Ötüken Dağı denilen bölgeye Türkçede Ötüken yış yani Ötüken Ormanı deniliyor. Bu bölge, diğer bölgelere nazaran daha ormanlık bir alan. Çinlilerin Ötüken Dağı demesinin sebebi; Hangay Dağları’nın kuzeyinde dağlık bir alan olarak nitelendirmiş olmaları.

Ötüken Ormanı mı Ötüken Dağı mı?

Çincede Ötüken Dağı denilen bölgeye Türkçede Ötüken yış yani Ötüken Ormanı deniliyor. Bu bölge, diğer bölgelere nazaran daha ormanlık bir alan. Çinlilerin Ötüken Dağı demesinin sebebi; Hangay Dağları’nın kuzeyinde dağlık bir alan olarak nitelendirmiş olmaları.

Orhun Irmağı nerede?

Bize göre bölgenin en meşhur ırmağı olan ve çağlayanından başlayarak Selangayla birleşen ardından Baykal Gölü’ne dökülen Orhun Irmağı, Ötüken bölgesinin doğusunda yer alıyor.

Orhun Yazıtları

Orhun Yazıtları ile Tonyukuk Yazıtı arasından kuş uçuşu yaklaşık 400 kilometre mesafe bulunuyor. Tonyukuk Yazıtı, Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’dan kara yolu ile 59 kilometre mesafede bulunan bir yerde. Orhun Yazıtları ise Ötüken bölgesinin doğu sınırında yer alıyor.

“St. Petersburg nasıl kuzeyin payitahtı ise Kazan da doğunun payitahtıdır.”

Rusya Federasyonu’na bağlı olan Tataristan’ın nüfusu yaklaşık 4 milyon. Nüfusunun büyük çoğunluğu Federasyonu’nun 8’inci büyük kenti olan başkent Kazan’da yaşıyor.

Kazan şehrinin içinde bulunduğu coğrafi bölge, 3’üncü yüzyıldan itibaren çeşitli Türk devletlerinin hakimiyet sahası içine girmeye başladı. Altın Orda Hanı Uluğ Muhammed tarafından 15’inci yüzyılda kurulan Kazan Hanlığı’nın başşehri olan Kazan, güçlü bir kale ve İdil ile Ural’ın büyük ekonomik, dinî, siyasi ve ticari merkezi haline geldi.

Rus Çarı Korkunç İvan

Kazan 1487-1530 yılları arasında Ruslar tarafından birkaç defa işgal edildi. şehir 1552 yılında Rusların eline geçti. Şehirde bulunan Han Sarayı, Nur Ali ve Kul Şerif camileri, Han Mezarlığı gibi pek çok İslâmî eser Rus Çarı Korkunç İvan tarafından yıkıldı. Sadece, bugün de ayakta kalan Süyümbike Minaresi’ne dokunulmadı.

İşgalden sonra ilk cami: Mercânî Camii

Müslümanlar, 1767’de Kazan’ı ziyaret eden Çariçe II. Katerina’dan kendisine başvurarak cami yapımı için izin istedi. II. Katerina’nın verdiği izinle Kazan’ın Ruslar tarafından işgalinden sonra ilk cami inşa edildi. Cami bugün Mercânî Camii olarak biliniyor.

Dünyadaki en çok eğilen kulelerden: Süyümbike Minaresi

Kırmızı tuğladan yapılan Kazan şehrinin sembolü olan Süyümbike Minaresi, 7 katlı 58 metre yüksekliğinde. Minarenin tepesine 1990 yılından sonra ay konuldu.

1552’de yıkıldı, 2005’te açıldı: Kul Şerif Camii

Kremlin sınırları içinde bir diğer kıymetli eser ise Kul Şerif Camii. Kul Şerif Camii’nin sekiz tane yüksek minaresi olduğundan, yanında ise büyük bir medresenin varlığından bahsediliyor.

1552’de Kazan’ın işgal edilmesi sırasında Korkunç İvan tarafından yıkılan Kul Şerif Camii’nin temelleri 1996’da tekrar atıldı. Kul Şerif Camii Temmuz 2005 yılında ibadete açıldı.

Çini sanatının destanlaştığı Türk şehri: Semerkant

Semerkant, milattan önce 535 yılında Pers hükümdarı Cyrus tarafından Zerefşan nehrinin güney kıyısında, vadiye hakim yüksek bir mevkide kuruldu. Çinlilerin Kan-gi adını verdiği şehir, şekil bakımından sekiz köşeliydi.

İşte sahip olduğu tarihi miras ve manevi ikliminin yanı sıra dönemin önemli şahsiyetlerinin yetiştiği topraklara ev sahipliği yapan Semerkant hakkında öne çıkanlar…

“Yeryüzündeki dört cennetten biri”

İslam coğrafyacılarının tavsifine göre akarsuları, yemyeşil bitki örtüsü ve tertemiz havasıyla sıhhatli bir yaşama son derece müsait ve tabii görünümü en güzel şehirlerden biri.

İslam dünyasının şair ve uleması “Semerkant’ın yeryüzündeki dört cennetten biri” olduğunu belirtiyorlar.

“Âlimleri yetiştiren topraklar”

Sahip olduğu zengin tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra İmam Buhari ve İmam Maturidi gibi İslam âlimlerini yetiştiren Semerkant toprakları, dünyanın en büyük alimlerinin çalışmalarına tanıklık etti.

Şehrin önemli eserleri; Gur-ı Emir Türbesi, Bibi Hatun Camii, Uluğ Bey Medresesi, Şîrdâr Medresesi…

Yeşil ve mavinin cenneti Registan Meydanı 

Bir tarafı yol, diğer cepheleri ise üç medreseyle çevrelenen Registan adında çok büyük bir meydan bulunuyor. Bu meydan “Kadimi Semerkant’ın Yüreği” diye tanımlanıyor. Şehrin merkezi olarak bilinen ve Farsçada “kumlu yer” anlamına gelen Registan Meydanı, Semerkant’ın en önemli simgelerinden.

Kentin kalbi olan meydanın çevresinde dört eyvanlı avluya sahip Uluğ Bey Medresesi’nin ön planda olduğu toplam üç medrese yer alıyor. Görkemli duvar süslemelerine sahip medreselerin kapılarında çiniler üzerinde elle nakşedilmiş Kur’an-ı Kerim’den ayet ve sureler mevcut.

Uluğ Bey Medresesi 

Uluğ bey medresesinde dinî ilimlerle birlikte diğer ilimlerin de okutuluyordu. 18. yüzyılda depo olarak kullanılan yapı daha sonra tekrar medreseye çevrildi. Buhara hanları yılda bir kez Semerkant’a gidip dikdörtgen şeklindeki Köktaş adı verilen Uluğ Bey medresesinde bulunan mavi bir taşın üzerine oturarak hakimiyetlerini perçinlemek zorundaydılar.

Aslanlı Medrese: Şîrdâr Medresesi

Şîrdâr; Aslan yeri, yatağı ve sarayı anlamına geliyor. Medresenin taç kapısı üzerindeki sarı çinilerle yapılan aslanlar dolayısıyla Özbek Türkleri bu medreseye aslanlı medrese de diyor. Taç kapının en üzerinde Allah kelamı yer alıyor.

Bibi Hanım Camii

Günümüze sadece belirli bölümleri ulaşan Bibi Hanım Camii, Timur döneminin ihtişamını yansıtan en göz alıcı yapıların başında geliyor. 1399-1405 yılları arasında inşa edilen bu eser, dışa doğru taşkın büyük kemerli girişin yer aldığı ve daha içeride mermer ikinci bir kapının bulunduğu, dev avlusunun içinde dört eyvanlı yapısıyla dikkati çekiyor.

Semerkant Rasathanesi

Uluğ Bey tarafından inşa ettirilen “Semerkant Rasathanesi” Türklerin fen bilimleri alanında ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından ayrı önem taşıyor. Astronomi ve Matematik alanlarındaki çalışmalarıyla ün kazanan Uluğ Bey, kurduğu rasathanede yıldızların ve ayın hareketlerini gözlemledi.

Karadeniz’deki kadim Türk yurdu: Kırım

“Vatanıma hasret kaldım ey güzel Kırım…”

Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde Azak Denizi’nin güneyinde bir yarımada. Güneybatısından kuzeydoğusuna ve batısından doğusuna doğru uzanan dağ silsilesi en fazla yükseldiği kesimlerde bin 500 metreyi aşıyor. Bazı kesimleri denize dik iniyor ve dağlık alanların üzerindeki yaylaların gerisinde ise düzlük bozkır kesimi bulunuyor.

İşte halkının vatan özlemi çektiği kadim Türk yurdu Kırım’ın tarihi, sürgünü ve günümüze kalan birkaç tarihi eseri…
Kırım tarih boyunca özellikle Asya içlerinden gelen çeşitli kavimlerin uğrak yeri oldu:
Taurlar, Kimmerler, Sarmatlar, Alanlar…

Osmanlı himayesi: Tarihi eserlerle donatıldı

Kırım’ın 13’üncü yüzyılda Anadolu ile iktisadi bağları güçlendi. Burada Anadolu’dan gelmiş pek çok tacir bulunuyordu.

Osmanlı’nın Kırım Hanlığı’nı kendi himayesine almasıyla yeni bir dönem başladı. Yarımadada Kerç’ten itibaren Balıklava’ya kadar uzanan sahiller doğrudan Osmanlı kontrolü altına alındı, buranın iç kesimleri Kırım hanlarına aitti.

Gerek Kırım gerekse Osmanlı’nın kontrolündeki kesimde bulunan şehir ve kasabalar zamanla gelişti, tarihi eserlerle donatıldı, buralar Türk-İslam merkezi özelliği kazandı.

17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece…

Rus Çariçesi İkinci Katerina döneminde Kırım Tatarlarına yönelik baskı ve imha politikası, Sovyetler Birliği döneminde en acı şekilde tekrarlandı.

Tarihler 1944’ü gösteriyordu… 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece SSCB askerleri tarafından yataklarından kaldırılan Kırım Türkleri, hayvan vagonlarına yüklendi. 250 bine yakın Kırım Tatarı, 3 günde Orta Asya’nın farklı bölgelerine ve Sibirya’ya sürgün edildi. Sürgüne gönderilenlerin yarısına yakını hayatını kaybetti.

Vatana dönme mücadelesi, 2014’te yasa dışı ilhak

Kırım Tatarlarının 1944’ten bu yana vatana dönmek için verdiği mücadele, Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar sürdü. Sovyetler sonrası Kırım Tatarlarının vatanı, Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti oldu. Rusya Kırım’ı 2014’te yasa dışı olarak ilhak etti.

“Deniz parçalanmaz. Biz Türk-Tatarız.”

Kırım Türklerinin İkinci Dünya Savaşı’ndaki sesi olan yazar Cengiz Dağcı halkının yaşadığı tüm zorlukları romanlarında kaleme alırken bir romanında şu ifadeler geçiyor:

“Bize Tatar, Çerkez, Türkmen, Kazak, Özbek, Azer, Karakalpak, Başkurt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanmaz. Biz Türk-Tatarız.”

Medrese, tekke, han, çeşme, köprü, cami…

Tarihi eserler bakımından zengin olan Kırım’da önemli abideler vardır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminde cami, medrese, türbe, tekke, han, çeşme, köprü gibi binalar yapıldı.

Kırım Hanlığı’nın yaşayan ihtişamı “Han Sarayı”

Kırım topraklarında, Topkapı Sarayı’nın küçük ama zarif bir benzeri gibi olan Han Sarayı, Türk-İslam kültürünün bir abidesi. Kırım Tatar Hanı Mengli Giray tarafından 1532 yılında Bahçesaray kentinde yaptırılan ve o zamanlarda hanlığın yönetim merkezi olarak kullanılıyordu.

Han Sarayı’nın içinde; Han Türbe, Han Cami”, Divan Salonu, Yaz Çardağı, Harem ve Gözyaşı Çeşmesi gibi yapılar yer alıyor.

Gözleve’deki Cuma Han Camii

Kesin inşa tarihi bilinmemekte, 1552 yılında Kırım Hanı I. Devlet Giray tarafından yaptırıldığı kabul ediliyor. Caminin yapımı Mimar Sinan’a atfedilse de onun Kırım’a gidip gitmediği bilinmiyor.

Akmescit’e yaklaşık 70 kilometre uzaklıkta Gözleve şehrindeki cami, biri orta diğerleri küçük ölçekli 5 kubbesi ve 2 minaresiyle İstanbul’daki Fatih Camii’ni andırıyor. Birçok tarihi olaya tanıklık eden cami, Kırım Türklerinin acı ve çektikleri zulmün de en önemli şahitlerinden biri kabul ediliyor.

Kazakların eski başkenti : Almatı

Kazakçada Almatı diye söylenen Alma Ata, Aladağ dizisinin kuzey eteklerinde, 650-950 metre yükseklikte kurulan bir şehir. Kazakistan’ın kültür merkezi durumunda bulunan Almatı’nın bağımsızlık meydanını, tarih müzesini, Altın Elbiseli Adam’ını anlattık.

1908’lerde Almatı’yı gezen Kazanlı Abdürreşid İbrâhim buranın Yedi Su vilayetinin merkezi olduğunu, halkının tamamının Müslümanlardan oluştuğunu yazıyor.

Bağımsızlık meydanına Jeltoksan Meydanı da deniliyor. Kazakistan’ın Devlet Başkanı Kazak asıllı Dinmuhammed Kunayev’di. 16 Aralık 1986 tarihinde, bir kararla Kunayev görevden alınarak yerine Rus kökenli Genaddy Kolbin getirildi.

Kolbin’in gelmesi Kazaklar arasında kabul edilmedi. Kazaklar, 17 Aralık 1986 günü Almatı’da Brejnev meydanında toplandı. Halk, demokratik protestolar yapıyordu. Ellerinde, “Kazakistan, Kazaklarındır”, “Kolbin Rusya’ya geri dön” gibi pankartlar yer alıyordu.

Protestolar, 17-18-19 Aralık tarihlerinde sürdü ve toplam 200 kişi öldürüldü. Karla kaplı Brejnev meydanı Kazakların kanlarıyla kızıla büründü. Kazak halkı, o günleri “Jeltoksan” (Aralık) adıyla anıyor.

Altın Elbiseli Adam

Şehrin merkezinde bulunan ünlü şair, halk kahramanı Abay’ın ve Altın Elbiseli Adam’ın heykeli de ülkenin tarihini günümüze taşıyor. Altın Elbiseli Adam, Kazakistan’da inşaat çalışmaları sırasında bulunurken, üzerindeki 3 binden fazla el işlemesi altın plaka nedeniyle bir hakana ya da oğlu tegine ait olduğu düşünülüyor.

“Altın Elbiseli Adam” olarak anılan zırhta leopar, pars, kartal koç, geyik, dağ keçisi, at ve kuş motifleri işlenmiş 3 bini aşkın altın üçgen plaka bulunuyor. Isık Kurganı olarak adlandırılan mezardan çıkarılan zırhın yanındaki malzemeler ise Türklerin 2 bin 500 yıl öncesinde büyük bir devlet ve medeniyet kurduğunu, kendi yazı dillerini kullandığını ortaya koyuyor.

Tarih Müzesi Binası

Kazaklar müze binasını binlerce yıl içinde yaşadıkları keçe çadırlarına benzetmek istemiş. Müzede en çok koyu renkli Kazak halılar dikkati çekiyor. Bilindiği üzere halı, Türk tarihinin en eski el sanatlarından biri. Kurt postundan yaptıkları börklerine, binlerce yıllık kopuzlarına, telli, nefesli tüm sazlarına sahip çıkıyorlar.

Tarihlerini yansıtan tabloları gururla müzede taşıyorlar. Müzede; Kapı örtüleri, yatak yorganlar, keçeler, perdeler, gümüş eyerler, çocuk beşikleri ve Kazak kültürünün en güzel örnekleri yer alıyor.

Azerbaycan’ın kültür başkenti: Şuşa

“Şuşa bizimdir, Karabağ bizimdir, Karabağ Azerbaycan’dır.”

Şuşa, Karabağ Hanı Penahali tarafından 1752’de kuruldu. Azerbaycan tarih ve kültürünün simgelerinden olmasının yanı sıra bölgeye hakim coğrafi konumu sayesinde stratejik öneme sahip şehir. Türklerin kadim yurtlarını anlattığımız “Türk dünyası şehirleri” serimizde 28 yıl sonra özgürlüğüne kavuşan aziz şehir, aziz kale Şuşa’yı anlattık.

Tarihi ve kültürel zenginlikleri ve doğal güzellikleri nedeniyle Karabağ’ın sembol şehri olarak kabul edilen Şuşa, ünlü besteci ve müzisyenleri nedeniyle “Azerbaycan müziğinin beşiği” diye de nitelendiriliyor. Şehir, asırlar boyunca Güney Kafkasya’nın siyasi ve kültürel merkezlerinden biriydi.

8 Mayıs 1992’de işgal edildi

Ermeniler, 1991’de başlattıkları saldırılarla önce Hankendi şehrini işgal etti. Ardından 26 Şubat 1992’de Hocalı kasabası Ermenistan ordusunun eline geçti. Hocalı’da aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 613 sivili katlederek yüzyılın en büyük katliamlarından birine imza atan Ermenistan güçleri 8 Mayıs 1992’de de Şuşa’yı işgal etti.

22 binden fazla Azerbaycanlı vatan toprağından göç etmek zorunda kaldı. Azerbaycanlılara ait 300’den fazla tarihi anıt tahrip edildi. İşgalden sonra Şuşa’ya Ermeniler yerleştirildi.22 binden fazla Azerbaycanlı vatan toprağından göç etmek zorunda kaldı. Azerbaycanlılara ait 300’den fazla tarihi anıt tahrip edildi. İşgalden sonra Şuşa’ya Ermeniler yerleştirildi.

8 Kasım 2020: Şuşa artık özgür

Karabağ’ın sembol şehri Şuşa 28 yıllık işgalden 8 Kasım 2020’de kurtarıldı. Azerbaycan ordusunun Şuşa’ya girmesi, Ermenistan ordusunun dağılmasına neden oldu.

Karabağ şehitlerinin anısı: Har-ı Bülbül çiçeği

Harı-ı bülbül çiçeği, sadece Şuşa’da Çıdır Ovasında yetişen endemik bir bitki. Efsaneye göre, Har-ı Bülbül, dalına konan bülbülü sever ve okşar. Alt dallara konan arı ise bülbülü kıskanır, sokar ve öldürür.

Har-ı Bülbül Azerbaycan’da 2020 Dağlık Karabağ Savaşı’nda şehit olan askerlerin anısının sembolü olarak kabul edildi.

Şuşa Kalesi

Kalenin yapımına 1753 yılında başlandı. Gence kapısı olarak da bilinen kale, Batı ile Doğu’yu birleştiren Dağlık Karabağ’ın en stratejik noktalarından biri. 28 yıl Ermeni işgalinde kalan tarihi kale restore edildi ve kalenin üzerine “Şuşa” yazısı eklendi.  28 yıllık esaretinden kurulan Şuşa; imar, inşaat ve restorasyon çalışmalarıyla yeniden ayağa kaldırılıyor. Şehir, 2023 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti adayı.

HAZIRLAYANLAR

Hazırlayan

Ayşe Şimşek

Kurgu

 
Muhammed Enes Ertaş

Web Geliştirme

 
Hazal Fırat

Mehmet Çağrı Yakar

Grafik Tasarım

 
Nursel Cobuloğlu