Tersine Beyin Göçü
Türkiye, teknoloji ve bilim alanında öncü olmak için adım adım ilerliyor. Bu yolda en çok ihtiyaç duyulan kaynak nitelikli insan gücü. Bunun için de çalışmalar sürüyor. Yurt dışına giden bilim insanlarının ülkemize dönmesi için TÜBİTAK tarafından kapsamlı imkân ve destekler sunulan projeler hayata geçiriliyor.
Yıllar boyu alanında başarılı isimleri dünyanın farklı ülkelerine kaptırdık. Pek çoğu eğitim için gidip bir daha geri dönmeyenlerdi. Bir kısmı da Türkiye’deki çalışmalarla adını duyurup yurt dışından aldığı tekliflerin peşinden gitti.
Bunun pek çok nedeni olsa da öne çıkan iki unsur çok belirleyici. Sunulan imkânlar ve maddi olanaklar. Bu iki unsur son yıllarda yapılan çalışmalar, projeler ve desteklerle Türkiye lehine değişti.
Artık konuşulan beyin göçü değil, tersine beyin göçü.
En çok ihtiyaç duyulan kaynak nitelikli insan gücü
Milli Teknoloji Hamlesi’nin ana hedeflerinden biri ülkemizi bilim ve teknoloji alanında öncü hale getirmek. Bu yolda en çok ihtiyaç duyulan kaynaksa şüphesiz nitelikli insan gücü.
Çalışmalara liderlik edecek bilim insanlarını ülkemize kazandırmak için TÜBİTAK tarafından 2 vizyoner program hayata geçirildi. Bunlardan biri 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı.
2018 sonunda ilk çağrısı yapılan programla öncü bilim insanlarına çalışmalarını ülkemizde sürdürmeleri için kapsamlı imkân ve destekler sunuldu. Bu desteklerden bazıları ise şöyle:
- Proje yürütücüsüne burs,
- Proje yürütücüsünün varsa eş veya çocuğu için aile yaşam gideri bursu,
- Araştırma başlangıç paketi ödeneği,
- Araştırma projesi desteği,
- Araştırmacı ekibinde yer alacak 5 doktora öğrencisinin burs giderleri,
- Ev sahibi kurum/kuruluşa destek.
Program kapsamında buraya gelen araştırmacılara hem ciddi burslar veriliyor hem de araştırma fonu sağlanıyor. Türkiye’ye taşıdıkları projeleri sürdürecekleri kurumlara bir araştırma bütçesi veriliyor.
Ayrıca, ülkemize dönen bilim insanları en az 5 doktora öğrencisi yetiştiriyor.
İlk çağrı yapıldığında 243 bilim insanı Türkiye’ye dönmek üzere programa başvuru yaptı. Bunun üzerine ileri araştırmalar yapan 127 bilim insanı çalışmalarını Türkiye’ye taşıdı.
“En önemli yatırımın insana yapılan yatırım olduğunun farkındayız”
Türkiye’yi dünyanın en etkili 10 ekonomisi arasına sokmaya çalıştıklarını söyleyen Varank, bunun yolunun yüksek teknolojiye, katma değerli üretime yatırım yapmaktan geçtiğini anlattı.
“Biz aslında en önemli yatırımın insana yapılan yatırım olduğunun farkındayız. Bu yüzden çocuklara, gençlere dönük çok çeşitli programlar uyguluyoruz. Ama aynı zamanda bilim insanlarının Türkiye’de daha fazla bilim üretmesi ve elde ettikleri bilimi, bilgiyi ticarileştirmeleri için de hükümet olarak destekler veriyoruz. İşte bu manada da 2018 yılında ilk defa bir programımızı Sayın Cumhurbaşkanımız ilan etti; Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı. Biz burada özellikle dünyada alanında en değerli, gerek Türkiye’den gitmiş Türk vatandaşlığı kökenli insanlara, gerekse uluslararası bilim insanlarını Türkiye’ye çekmek üzere biz bu programı tasarladık.”
“Şartları çok zor bir program”
Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı’nın bilim insanları arasından bir teveccüh gördüğü bilgisini veren Bakan Varank, şunları söyledi:
“Tabii Uluslararası Lider Araştırmacılar dediğimizde zor şartları olan bir programdan bahsediyoruz. Eğer bu programa başvuracaksanız dünyanın en iyi 100 üniversitesinden birinde çalışıyor olmanız lazım ya da dünyada en fazla Ar-Ge’ye yatırım yapan şirketlerden birinde çalışıyor olmanız lazım. Bu şartları taşıyorsanız ya da yayımladığınız makaleler açısından en fazla atıf yapılan makaleler listesinde adınızın bulunması gerekiyor. Bu şartları sağlıyorsanız programa başvurabiliyorsunuz.”
Pek çok Türk bilim insanıyla birlikte yabancılar da tercihlerini artık Türkiye’den yana kullanıyor. Sizi o bilim insanlarından birkaçıyla tanıştıracağız.
Ahmet Cemal Durgun
Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Cemal Durgun’un hikayesi ODTÜ elektrik mühendisliği bölümünde başladı, daha sonra hayat onu ABD’ye sürükledi. Amerika’da Arizona Eyalet Üniversitesinde doktora çalışmalarını tamamladı. Daha sonra teknoloji şirketi Intel’in paketleme ve montaj biriminde işaret doğruluğu konuları üzerinde araştırma yaptı.
Durgun iyi bir kariyere sahipti, Intel’de birçok araştırmaya adını yazdırmıştı ama aklında hep vatanına geri dönmek vardı. Yaklaşık 6,5 yıl orada çalıştıktan sonra da tekrar yurda döndü. Vatan hasreti TÜBİTAK’ın sunduğu araştırma bütçesiyle son buldu. Dönüşü hızlandı, şimdi eğitim hayatına başladığı üniversitede araştırmalarına devam ediyor.
“Şu an araştırma alanında kendi TÜBİTAK araştırma projem üzerinde çalışıyorum. O da mikro elektronik paketlerin makine öğrenmesi yöntemleriyle nümerik modellenmesi konusunu içeriyor. Daha sonra projenin ilerleyen aşamalarında bu üreteceğimiz paket parçalarının karakterizasyonu ve geliştirdiğimiz modellerin doğrulanması şeklinde olacak. Türkiye’de henüz mikro elektronik üretim sanayisi tam olarak oturmadı. Yeni yeni birtakım çalışmalar mevcut. Dolayısıyla yurt dışından bu tarz bilgi birikimlerinin Türkiye’ye geliyor olması, Türkiye içerisindeki bu girişimlerin hızlandırılması hem de daha sağlam bir altyapı üzerine oturmasına yardımcı olacak.”
“Yurt dışında elde ettikleri birikimleri ülkemize kazandırmalarını öneririm”
Durgun, Türkiye’nin bilim konusunda çok büyük bir potansiyeli olduğunu düşünüyor.
“Doğru değerlendirilebildiğinde ülkece çok iyi noktalara gelebiliriz. Şu anda da zaten gerek altyapı olarak gerekse öğrenci kalitesi olarak yurt dışındaki birçok ülkeyle karşılaştırılabilir seviyede. İyi bilim yapabilmek için tek seçenek yurt dışı değil. Bunu söylerken kariyerlerinin hiçbir aşamasında yurt dışına çıkmasınlar gibi bir önerim yok tabii. Ama geri dönmeyi ve yurt dışında elde ettikleri birikimleri ülkemize kazandırmalarını kesinlikle öneririm.”
Fatih İnci
Fatih İnci de uzun yıllar ülkesinden uzak kalıp geri dönme hayaline kavuşanlardan biri. İstanbul Üniversitesi’nden Harvard ve Stanford gibi köklü üniversitelere kadar uzanan bir hikayesi var.
İnci, Avustralya’nın köklü iki üniversitesinde çalışmalar yaptı. Ayrıca, Harvard Tıp Fakültesi, Harvard MIT’de hem doktora çalışmalarını hem doktora sonrası çalışmalarını sürdürdü.
“Mikro kayışkanlar, sensör sistemler ve bunların enfeksiyon hastalıklarında kullanımı üzerinde aslında çok çalıştım. Akabinde kanserle enfeksiyon hastalıkları arasındaki ilişkiyi gösterebilmek için ve bunları da taşınabilir sistemlerde uygulayabilmek için Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesinden bir teklif aldım.”
“Hücrenin dilini çözüp dijitalleştirip bizim anlayacağımız sinyalizasyona getirmeye çalışıyoruz”
Bilime adadığı hayatına artık Türkiye’de devam etmenin mutluğunu yaşayan İnci’nin hedefi, Bilkent Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi’nde mikro çipler üreterek, kullanımı kolay tıbbi yenilikleri günlük yaşama uyarlamak.
“Mikro akışkan sistemler içerisinde aslında hücreleri belli bir hacim içerisinde tutup, bu hacim içerisinde olan hücrelerin kültürlenmesi. Biz burada böbrek hastalıklarıyla ilgileniyoruz. Hastalık sırasında aslında birbirlerine bazı cümleler göndermekte ve bu belirteçleri hücrelerin kendi ortamlarındayken yakalayıp, daha sonra bunu sensör sistemlerinde en hızlı şekilde göstermeye çalışıyoruz. Hücrenin dilini çözüp dijitalleştirip bizim anlayacağımız sinyalizasyona getirmeye çalışıyoruz. Hacettepe Üniversitesi Tıp fakültesiyle de çok yoğun çalışıyoruz. Oradaki hasta örneklerine de erişebiliyoruz. Hastalarımızdan sadece idrar örnekleri alıyoruz. Onların herhangi bir böbrek bozuklukları var mı ona bakıyoruz. Böbrek fonksiyonları sadece böbrek hastalığı geçirmiş insanlar için değil, yoğun bakımda çok uzun süre kalan insanlar için de önemli.”
“Laboratuvardaki her şey 2232 sayesinde”
Ülkesine dönmenin kendisi için ciddi anlamda bir arzu olduğunu söyleyen İnci, şunları anlatıyor.
“Yapmış olduğum işler belli bir bağlamda baktığınızda buradaki imkânlarla da yapılabilirdi. Yapan sayısı, yapabilen gruplar sayısı çok azdı fakat imkânlar bunlara el vermekteydi. Ben de bu kıvılcımın başında gelmek istedim. Eğer siz burada bir öncülük yapabilirseniz insanların ufkunu da açacaksınız, yeni alanlar ortaya çıkaracaksınız. 2232’nin de sunmuş olduğu imkanlar çok önemliydi açıkçası. Çünkü hem size bir altyapı sunuyor, görmüş olduğunuz bu laboratuvardaki her şey bu 2232 sayesinde ve daha fazlası da olacak. Burada da öğrencilerimizi yetiştirmek, bu alanda insanları da yetiştirmek istiyoruz açıkçası. Çünkü biz bu topraklarda doğduk büyüdük.”
Erik Jeppesen
Tersine göç bir yana, Türkiye artık yurt dışındaki ‘’beyin’’leri de ülkeye çekiyor. Türkiye artık terk edilen değil tercih edilen ülke konumunda.
Nobel ödüllü bilim insanı Prof. Dr. Erik Jeppesen da araştırma için Türkiye’yi seçenlerden. Danimarkalı bilim insanı, tatlı su gölleri alanındaki araştırmalarıyla bilim dünyasında adını duyuran isimlerden.
2014 yılında ailesiyle birlikte kısmen Türkiye’ye yerleşen Jeppesen, buranın araştırmaları için oldukça önemli bir yeri olduğunu düşünüyor. ODTÜ’de Türk bilim insanlarıyla birlikte yürüttüğü çalışmalar sayesinde bilim dünyasının küresel ısınma ve göllerle ilgili sorularına cevap bulacak.
“Proje göllerin tuzlanması ile ilgili, göllerin tuzluluğundaki değişimin etkisiyle ilgili. Akdeniz’deki yerlerin çoğunda insanlar hayvancılıktan mahsul çiftçiliğine geçiyor. Bu da çok fazla su talep ettiğiniz anlamına geliyor. Konya ve Burdur merkezli gruplarla birlikte çalışıyoruz. Meydana gelen dramatik değişiklikleri görebiliriz bu sistemlerde. Dolayısıyla zaten var olan verilere bakıyoruz. Yüzeydeki değişikliklere bakmak için uydulardan bilgi alıyoruz ve bunun gibi şeyler.
Aynı zamanda deneyler yapıyoruz. Burada ve Mersin’de Deniz Bilimleri Enstitüsünde deney alanları kurduk. İki farklı yerde ve iki farklı sıcaklıkta aynı tür deneylerimiz var. Yani burada iklim boyutlandırmalarını yapabiliyoruz. Böylece adeta zamanda geriye bakabiliyoruz. Burası geçmişin kütüphanesi. Zamanla nasıl değiştiğine dair bilgi alıp nasıl değiştiği bilgisini alabiliyoruz. Farklı türlerden veriler toplayarak iklim değişikliği ve su konusunda ne olduğunu görmeye çalışıyoruz.”
“Birlikte çalışmalıyız, bilim böyle çalışır”
2232 projesinin çok iyi bir yatırım olduğunu da söyleyen Jeppesen, “Hem yurt dışındaki Türkleri buraya getiriyor hem de benim gibi yabancıları. Bilim böyle çalışır. Birlikte çalışmalıyız, çok farklı yerlerden çok farklı fikirlere sahibiz. Eğer insanları buraya gelmek için cezbedebilirseniz bu tür deneyleri burada yapabiliriz” diyor.
Hasan Demirci
20 yıldır beyin gücünü yurt dışında harcayan Dr. Öğretim Üyesi Hasan Demirci de Türkiye’nin teknoloji alanındaki gücünü dünyaya duyurmak için ülkesine dönenlerden. Türkiye’ye katkısını Koç Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünde araştırmalarını devam ettirerek yapıyor.
7 sene kadar Stanford’da bağımsız araştırmacı olarak kendi ekibiyle teknoloji geliştirme ve diğer biyolojik yapısal çözümleme çalışmaları üzerine çalıştı.
“Dünyadaki en iyisini gördük, şimdi daha iyisini yapmak için buradayız”
Daha sonra da 20 sene aradan sonra Türkiye’ye dönüş maceramız oldu” diyen Demirci, Türkiye’ye geliş süreci hakkında şu bilgileri veriyor.
“Biz burada bütün bu emeğimizi, bütün bu göz nurumuzu yabancı öğrencileri eğitmek ve oradaki çalışmalara katkıda bulunmak için harcıyorduk. Bir gün bir ilan gördük, Koç Üniversitesi moleküler biyoloji bölümüne öğretim görevlisi arıyor ve bu ilan Amerika’daki en prestijli dergilerde çıktı. Tabii biz de dayanamadık. Burada yapılanlar Koç Üniversitesinde bu inanılmaz başarı, uluslararası başarı beni de etkiledi tabii ki. Daha sonra ilanı gördüğüm zaman neden olmasın diye oraya da bir başvuru yaptım. Daha sonra tam biz düşünürken TÜBİTAK’ın 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı açıldı. O sırada Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kaçır Bey Stanford Üniversitesine gelip oradaki bilim insanlarıyla oturum düzenledi. Kendisine sormak istediğimiz bütün soruları sorduk. Bu programda neyi amaçladıklarını, Türkiye’ye neden geri dönmemiz gerektiğini bize anlattı.
Dünyadaki en iyisini gördük, şimdi daha iyisini yapmak için buradayız. Uluslararası pek çok alanda başa baş halinde olduğumuz pek çok gruptan hızlı ve daha seri bir şekilde özellikle COVID çalışmalarında ipi ilk biz göğüsledik. Dünyada COVID’in ana enzimlerini oda sıcaklığında radyasyon tahribatına uğramadan ilk çözen grup benim grubum oldu buradaki. Orada parayla bilim yapılırken burada istediğimiz için bilim yapıyoruz, bu çok önemli bence.”
En iyi teknolojilerin Türkiye’de geliştirilebileceğini göstermek istiyor
Demirci, önyargılar olmazsa Türkiye’de belki de dünyanın en iyi biliminin yapılabileceğini söylüyor.
“Amaçlarımdan en büyüğü Türkiye’de bu alanda, en azından kendi çalıştığımız alanda dünyadaki en iyi bilimin, gelinebilecek en uç noktanın, geliştirilebilecek en iyi teknolojilerin burada geliştirilebileceğini göstermek dünyaya. 2232 gerçekten çok iyi bir başlangıç, bence devamı gelmeli. Ben buraya döndüm, benim gibi dönen hocalarımız olduğu zaman bu bir çarpan etkisi yaratıyor. Bu çarpan etkisi de gerçekten küçük bir kıvılcımın bu sefer güzel bir yangına dönüşmesine vesile olabiliyor. Bence ne kadar çok ileri seviyede teknolojiyi şu anda Türkiye’ye getirebilirsek bence o kadar fazla yapılan bilimin de kalitesi artacaktır.”
Emrah Eroğlu
Emrah Eroğlu’nun herkese örnek olabilecek bir hayat öyküsü var. 1980 yılında Avusturya’nın minik bir köyünde başladı hayatı. Çocukluğu ise bir marangoz atölyesinde geçti. 20’li yaşlarda liseyi dışarıdan okuyup üniversiteye girmeye çalıştı. Amacını 7 yıl sonra gerçekleştirebildi. 2007’de biyoloji bölümünde okumaya başlayan Eroğlu, eğitim serüveni ise şöyle…
“Daha sonra master yaptım. Teknik kimya dalında, biyoteknoloji bölümünde masterıma devam ettim. Zaten merakım vardı, tıp okumak için üniversite sınavlarına girdim başardım da. 2-3 dönem falan tıp okudum. Çok hızlı bir şekilde sıkıldım, ezbere dayalı olduğu için. Ondan önce 5-6 yıl biyoloji teknik kimya gibi şeyler okuyunca tıp pek benim merakımı sarmadı, bıraktım ama aynı üniversitede moleküler tıpta doktoraya devam ettim. Onu da bitirdikten sonra kısa dönem doktora sonrası çalışması yaptım orada, oradan da Amerika’ya gittim Harvard’a. 2 yıl da orada doktora sonrası görevi yaptım. Oradayken de Türkiye’ye geldim.”
“Basılacak makaleler Türkiye’nin görünürlüğünü artıracak”
Eroğlu, Türkiye’ye dönme arzusunun her zaman olduğunu anlatıyor.
“Türkiye’ye gelen bu bilim insanlarıyla program kapsamında görüşme, tanışma imkanım oldu. Aralarında muhtemelen en gençleri benim. Benden daha büyük yaşça, bilimsel bakımdan da büyük insanlar var. Onlar da son derece önemli bilimsel çalışma yapan bilim adamları. Bunların Türkiye’ye gelmesi tabii ki çok önemli. Günün sonunda basılacak makaleler, uluslararası arenada Türkiye’nin görünürlüğünü artıracaktır, o bakımdan çok önemli. Bilim insanları yetiştirecekler, bu bakımdan çok önemli.”
Kalp damar ve beyin hastalıkları konusunda önemli adım
Emrah Eroğlu, Türkiye’de yaptıkları çalışmaların detayları hakkında ise şu bilgileri veriyor..
“Türkiye’de yaptığımız çalışmalar şu başlıklar altında toplanabilir, genetik kodlanmış nanobiyo sensörlerin geliştirilmesi. Bunu yapan bilim insanlarının çoğunluğu Japonya’da, Amerika’nın belirli yerlerinde ve Avrupa’da birkaç grup var. Türkiye’de benim bildiğim, bizim yaptığımız şekilde genetik kodlanmış sensörler geliştiren insanlar çok az. Bu teknolojiyi bir kere getirmiş olduk Türkiye’ye, kurmuş olduk burada. Bu sensörleri geliştiriyoruz ki hücre fizyolojisini, hücre patolojisini hastalıkları anlamamız için. Özellikle üzerinde çalıştığımız bir konu nitrik oksit fizyolojisi. Geçtiğimiz 40 yıl içerisinde bu konu hakkında 180 bin tane bilimsel makale yazılmıştır. Nitrik oksit radikal olduğu için hemen anında yok oluyor hücre içerisinde ve görsel hale getirilmesi haliyle çok zor bir şey. Bizim geliştirdiğimiz yeni bir teknolojiyle bu nitrik oksit molekülünü kan damarları hücreleri içerisinde hatta altyapılarında, çekirdeği gibi, mitokondri gibi farklı yerlerinde canlı canlı nitrik oksitin oluşumunu ve yok oluşunu ölçebiliyoruz bu sensörlerle. Peki, bu ne için önemli? Özellikle kalp damar hastalıklarında, hatta bazı beyin hastalıklarında, bağışıklık sistemi hastalıklarında nitrik oksit değişikliklerini sağlıklı ve hastalıklı şartlar altında nasıl değiştiğini ölçebiliyoruz.”
Programın ikinci çağrısı devam ediyor
Bakan Varank, ikinci çağrının devam ettiğini söyleyerek, şartları kolaylaştırdıklarını ve daha genç araştırmacıları da artık Türkiye’ye davet ettiklerini duyurdu.
“Beyin göçünden sıklıkla bahsediliyor, evet insanlarımızın bir kısmı yurt dışında çalışmak istiyorlar, akademisyenlerimizin bir kısmı yurt dışında tecrübe kazanmak istiyorlar. Ben Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak şunu çok açık söyleyebilirim. Bizim bu insanlardan bir rahatsızlık duymamamız lazım. İnsanların tecrübe kazanmak için oradaki bilgi ve birikimi öğrenebilmek için yurt dışına gitmesinde hiçbir mahsur yok. Gitsinler, bilim insanlarımız yurt dışında çalışsınlar, tecrübe kazansınlar ama akıllarının bir köşesinde her zaman ülkeleri olsun. Ben Türkiye’ye nasıl katkı sağlayabilirim, bunu her zaman gönüllerinde tutsunlar. Zaten bu insanlarımız da bu manada yurt dışına gittiklerinde Türkiye’nin gönüllü elçiliğini yapıyorlar. Buradaki akademik kurumlar arasında iletişimi ve etkileşimi sağlıyorlar.”
TÜBİTAK’ın projesiyle artık pek çok bilim insanı araştırmalarını Türkiye’de yürütüyor. Önemli beyinlerin Türkiye’de kalmaları ve tecrübelerini gençlere aktarmaları, ülke geleceği açısından altın değerinde.
Onlar, ilerleyen senelerde ülkemize dönecek bilim insanlarıyla birlikte geleceğe ışık tutacak. O ışık sadece yurt dışındaki Türklere değil, alanında dünyaca ünlü isimlere Türkiye’de çalışmak, üretmek, insanlığa katkıda bulunmak için yol göstermeye devam edecek.
Hazırlayanlar:
Haber: Gülçin Sakarya
Kamera: Bertuğ Ulukan, Umut Özacar, Resul Daban
Kurgu: Bertuğ Ulukan
Web Geliştirme: Mehmet Çağrı Yakar
Kaynak: TÜBİTAK, TRT Haber