Slide İNTERAKTİF DÜNYANIN EN KÖKLÜ ASKERİ BANDOSU TARİHTEN
GELEN SES
MEHTER

“Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor, Barbaros belki donanmayla seferden geliyor”

Meydan muharebeleri, deniz kuşatmaları, düşmana hücum edilen her yerde Mehteran çalar, Türk askerini şevke getirir, düşmanın morali bozulurdu… Dünyanın en köklü askeri bandosu günümüzde de geleneklerine bağlı kalarak gücünü tüm dünyaya duyurmaya devam ediyor. 

Türklerin Mehteranla tanışması 8. Yüzyıla dayanıyor. Orhun kitabelerinde, Tuğ takımı Mehteranın atası olarak kabul ediliyor.

Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-it Türk eserinde hakanın huzurunda nevbet vurulduğu anlatılırdı.

Türklerin, diğer dünya milletlerinden farklı özelliklere sahip bir müzik topluluğu vardır.

Bu topluluğa “mehter”, yaptığı müziğe de “mehter müziği” denir.

“Bulut kükredi, vurdu nevbet tuğ,
Şimşek çaktı çekti Hakan Tuğ’unu”
diyen Türkler, İç Asya’dan Anadolu’ya egemenliklerini bu şekilde taşımışlardı.

Osman Gazi ayakta dinledi

Egemenlik simgesi davul, bayrak ve tuğ töresi, Türkler aracılığıyla tüm İslam alemine yayılmıştı.

Nevbet geleneği Karahanlılar’dan Selçukluklar’a, İlhanlılardan Memlüklülere ve Osmanlılar’a kadar devam etmişti.
Kayı boyundan Osman Bey’e, Anadolu Selçuklu hükümdarı tarafından bağımsızlık fermanıyla beraber hakimiyet sembolü olarak tuğ ve davul verilmişti.

Osman Gazi’nin, mehtere hürmeten ayakta dinlemesi, köklü bir mehter geleneğinin temelini atmıştı.

Her yerde mehteran çalar, düşmanın morali bozulurdu… 

Savaş alanları, Mehter müziğini ortaya çıkaran en önemli yerlerdir.

Kale kuşatması, meydan muharebeleri ve deniz savaşları, düşmana hücum edilen her yerde Mehteran çalar, Türk askerini şevke getirir, düşmanın morali bozulurdu…

Ayrıca barış zamanı hükümdarın sesi olan mehter, belli zamanlarda nevbet vurur; halkın moralini yükseltirdi.

Mehter, ordunun önünde yürür; savaşı yönlendirirdi.

Enerjisiyle, düşmanı bunaltır, yeri göğü inletir, yiğitleri coştururdu…

Evliya Çelebi-Seyahatname’sinde mehter birliğinden şöyle bahsediyor:

 “Köslerin her biri bir hamam kubbesi kadar gelir. 

Bayram gecelerinde bayram günlerinde çalınır. Sedası gök gibi gürler.” 

(Evliya Çelebi-Seyahatname)

Mehteranın ruhları coşturan gücünü fark eden Avrupalılar, kendi ordularında mehter takımı oluşturmaya başlamışlardı.

Polonya, Avusturya ardından Rusya, Prusya ve Fransa ordularında da Mehter takımları kurulmuş,

Askeri bandolarının temelleri böylelikle atılmıştı.

Önemli besteciler Osmanlı Mehter’inden etkilenmişti.

Avrupa’nın en önemli bestecileri Mozart, Beethoven ve daha niceleri mehter müziğinden etkilenerek, besteler yapmışlardı. Bu sayede 18.yy’da Avrupa’da yeni bir müzik türünün doğmuş, bu müziğe de ‘Alaturka’ adı verilmişti.

Mehter müziği, makamsal olarak klasik müzik özelliği taşır ve 24 sesten meydana gelen bir ses sistemine sahiptir.

Türklerin ihtişamını asırlar boyu seslendiren mehter, 18. Yy’dan itibaren esnafa dek yaygınlaşmış ve kuruluş amacından uzaklaşmaya başlamıştı.

81 yıl sürecek sessizlik hakim olmuştu

2. Mahmut tarafından 1826 yılında kapatılan yeniçeri ocağıyla birlikte, bu ocağa bağlı olarak faaliyet sürdüren mehterde kapatılmıştı.

Mehteran kapatıldıktan sonra Avrupai tarzda bandolar kurulmuş, 1831’de Muzıka-ı Hümayun açılarak, Mehter, 81 yıl sürecek bir sessizliğe bürünmüştü.

Yazar Celal Esat Arseven ve Askeri Müze Müdürü Ahmet Muhtar Paşa’nın çabalarıyla 1914’de yeniden Askeri Müze’de nevbet vurulmaya başlanmış, 1917’de 1. Dünya savaşı sırasında Enver Paşa tarafından ordu birliklerinde kısa soluklu da olsa yeniden kurulmuştu.
Bugünkü mehter ise Genelkurmay Başkanlığı’nın isteği üzerine yapılan sistemli bir araştırmayla 1953 yılında altı katlı olarak kurulmuş, 1968 yılında 9 katlı hale getirilmiştir.
1914’te kurulan Askeri Müze Mehteri, 1935 yılında dönemin Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın tarafından aslına uygun olmadığı sebebiyle kapatılmıştı.

Kıyafetler Osmanlı kültüründen esinlenilmiştir

Mehteran birliği, kılık, kıyafet ve müzik aletleri yönünden 18. Yy Osmanlı dönemini temsil eder.

Mehter bünyesinde, mehter müziğini icra eden müzisyenlerle birlikte yeniçerilerden oluşan bir ‘tuğ takımı’da bulunur.

Bu takım, yurt içi ve yurt dışında katıldığı festival ve gösterilerde tarihi esintileri günümüze taşımaya devam ediyor.
Mehterin başındaki birlik komutanı emir-i alem, arkasındaki zırhlı muhafızlarla birlikte devleti temsilen al sancak, bağımsızlığı temsilen ak sancak, İslamiyeti temsilen yeşil sancak yer alır.

Tören takımları 9 katlıdır

Eski Türk hakanları 9 rakamını uğurlu saydığından, tören takımları 9 katlıdır. Sancaklardan sonra üç sıra halinde en büyüğü hücum tuğ olan 9 tuğ gelir.

Tuğlardan sonra mehterbaşı, çevgenler, zurnazenler, boruzenler, nakkarazenler, zilzenler davulzenler ve en arkada at üstünde köszen gelir.

Saz başları kırmızı, diğer müzisyenler lacivert giyer.

Yürüyüş, daima sağ ayakla başlar

Mehteran yürüyüşü, bugünkü modern ordu düzenindeki yürüyüşün tersine sağ ayakla başlar.

Üç adımda durup, sağ ve sola dönerek halk selamlanır. Mehter konser düzeni alacağından düz yürüyüşe sol ayakla geçilir ve mehter hilal düzenine gelene kadar bir peşrev (saz eseri) seslendirilir.

Hilalin ortasında yer alan kös, Türk bayrağı’ndaki yıldızı temsil eder. Diğer müzisyenlerin oluşturduğu hilalse Türk bayrağındaki hilali temsil eder.

Mehterbaşı, yönetimde konser bitirildikten sonra ‘Gülbank’ adı verilen mehter duası yapılır ve konser alanı Peşrev çalınarak terk edilir.

Osmanlı’da çalınan davullar birçok anlama geliyordu

Davulun özelliklerinden birisi de çalındığı zamana göre adlandırılmasıdır.
Bir kale fethedildiği zaman çalınan davula ‘tabl-ı beşaret’ ya da ‘müjde davulu’ deniliyordu.

Savaşta geceyle birlikte askerin dağılmasını ve birbirinden ayrı düşmesini önlemek için çalınan davula “tabl-ı asayiş” ya da “dinlenme davulu”, savaşın başladığı an çalınan davula ise “tabl-ı cenk” veya “tabl-ı saf” adları verilmişti.

Türk kültür çevresinden elde edilen verilere göre; Hunlar, Göktürkler, Selçuklular ve Osmanlı Hakanlarına tuğ verme geleneği müzikal alandaki geleneklerin devam etmesini sağlamıştı.

Mehter müzik aletleri, tarih boyunca İç Asya’dan Anadolu’ya, Arap Yarımadası’ndan Afrika’ya ve Avrupa’ya kadar değişik coğrafyalarda kullanım evresinden geçerek kesin şekillerini almıştı.

Mehterin müzik aletleri üç ana başlıktan oluşuyor.

Nefesli müzik aletleri içerisinde:

Zurna:

Mehterin temel müzik aleti olan zurna, sipsili ağaçtan yapılan Türk borusudur. Sesi kaba ve heybetlidir. Mehterde özellikle kaba zurna kullanır. Bu aleti kullanan kişiye de ‘zurnazen’ denir.

Boru:

İşaret ve alarm vermek için kullanılan, ilk önceleri ağaçların burkulmasıyla daha sonra maden şekil verilerek yapılan, ana melodiye eşlik eden ve davul ritmiyle ana sesleri çalan müzik aletidir. Değişik coğrafya ve tarihlerde şekil ve ebatları farklılık gösterse de kullanım amaçları hep aynı olmuştu. Bu aleti çalan kişilere de ‘boruzen’ deniliyor.

Vurmalı müzik aletleri içerisinde:

Kös:

Bakır büyük bir kase üzerine gerilmiş deriden oluşan iki tahta tokmak ile çalınan müzik aletidir.

Farklı büyüklüklerde yapılan kösler; at, deve, fil kösü olarak adlandırılır. Savaşların en önemli müzik aletleridir.

(Kaynaklarda Osmanlı ordusunun Mohaç Seferi’ne 500 çift kösle katıldığı geçmektedir.)

Bu aleti çalan kişiye ise ‘Köszen’ denir.

Nakkare:

Üzerine deri gerilmiş iki bakır kaseden oluşur. Önceleri yerde bağdaş kurularak çalınan nakkare, yürüyüş halinde bele bağlanmış. Günümüzdeyse, göğse dayalı olarak çalınıyor. Ezgiye canlılık katar. Çalan kişilere de ‘nakkarezen’ denir.

Davul:

Türklerin kullandığı en eski müzik aleti davuldur. Çember şeklindeki kasnağın iki yanına gerilmiş deriler ve kasnak üzerindeki germe bağlardan oluşur. Güneşi temsil eden davul, tuğ ile birlikte asırlar boyu hükümdarlığı simgelemiştir. Mehterin tempo veren ana müzik aletidir. Çalan kişiye de ‘davulzen’ denir.

Zil:

Tam daire şeklinde bakır ve kalay karışımından dövülerek yapılan keskin sesli usül ve vurmaya yarayan müzik aletidir.
Türkiye’de üretilen dünyanın en iyi zilleri birçok ülkede ‘cymbal Türk’ diye tanınır. Zil yatık ve dik olarak çalınır.

Çalan kişilere de ‘zilzen’ denir.

Hazırlayanlar:

Haber : Büşra İpiçürük – Hafize Yurt
Çizim : Hafize Yurt
Video : Ünsel Ayhan Aybek
İnteraktif Tasarım : Mehmet Çağrı Yakar