Mehmet Akif Ersoy’un ellerinden çıkan dizeler, 103 yıldır Türk milletinin kahramanlığını her fırsatta yeniden hatırlatıyor.
1914’te Berlin’e gönderilen Mehmet Akif’in amacı, Müslüman askerleri aydınlatmaktı. Aynı hedeflerle Arabistan’a gitmek üzere 1915’in mayıs ayında yola çıktı, sonra Çanakkale Zaferi’nin haberini aldı. Bu zafer haberini yeni nesillere aktarmadan canını almaması için Allah’a yalvardı. Onun hislerini görev arkadaşı Eşref Kuşçubaşı şöyle anlatıyor:
“Duası hıçkırıklarla kesiliyordu. Onu teskin etmek mümkün değildi, zaten müdahale etmek de istemiyorduk. Bu bir ilham manzarası idi ve ben onu görebilmiş mutlu bir fani idim.”
TÜRK MİLLETİNİN MARŞI YAZILIYOR
1921 yılında Kurtuluş Savaşı’nın milli bir ruh içerisinde kazanılması için bir marş hazırlanması kararlaştırıldı. Maarif Vekaleti, yani şimdiki zamanın Milli Eğitim Bakanlığı, bir güfte yarışması düzenledi. Yarışmaya, çok sayıda katılım olması için ülkede ulaşılabilen her yere bilgi dağıtıldı.
MEHMET AKİF’İ İKNA ETMEK İÇİN MEKTUP GÖNDERİLDİ
Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Akif’e yarışmaya katılmasını rica etmek için bir mektup gönderdi.
TÜRK ASKERİNİN KAHRAMANLIĞINA İNANARAK YAZDI
Ankara’da bulunan Taceddin Dergahı’nda Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancıyla, Türk askerinin kahramanlığına güveniyle İstiklal Marşı’nı yazdı.
Salonda sadece alkış sesleri yankılanıyordu.
İstiklal Marşı, kabulünün ardından İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca ve Farsça’ya çevrildi. Yurt içinde ve yurt dışında dağıtıldı. Törenlerde halkın manevi ve milli duygularını güçlendirmek amacıyla okunmaya başlandı.
“Ben onu milletimin kalbine gömdüm”
İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Ersoy, bu eserin kendine değil Türk milletine ait olduğunu düşündü ve şiirlerini topladığı Safahat adlı kitabında İstiklal Marşı’na yer vermedi. Sebebini ise “Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm” sözleriyle anlattı.
“Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılmaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!”
Tabutu Türk bayrağına sarıldı
Büyük şair 27 Aralık 1936’da Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etti ve tabutu Türk bayrağına sarıldı. Hayatı boyunca taşıdığı asaletine, tevazuuna uygun, gösterişten ve şatafattan uzak bir merasimle Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.
MİLLİ MARŞIN BİR BESTEYE İHTİYACI VARDI
Kurtuluş ruhunu anlatan şiir tamamdı. Ancak bir şey eksikti. Şiirin bestesi yoktu. Mehmet Akif’in şiirinin bestelenmesi ülke savaşta olduğu için iki yıl ertelendi. Daha sonra en iyi besteyi seçmek için bir yarışma açıldı. 24 kişinin katıldığı yarışmada, her bestekar kendi bulunduğu bölgeye bestesini yaymaya çalıştı.
Edirne’de Ahmet Yekra Madran’ın, Ankara’da Osman Zeki Üngör’ün, İstanbul’da Ali Rıfat Çağatay’ın ve Zati Bey’in olmak üzere İstiklal Marşı farklı bestelerle okunuyordu.
Yaşanan bu kargaşalar yüzünden yarışmanın bir an önce sonuçlandırılmasına karar verildi. 5 ay süren çalışmalar sonucu, 12 Temmuz 1924’de Ali Rıfat Çağatay’ın eseri milli marşı en iyi tamamlayan eser olarak seçildi. Daha sonra yarışmanın sonucu bütün okullara bildirildi ve İstiklal Marşı bu beste ile okunmaya başlandı.
Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi sadece 6 yıl İstiklal Marşı’nın dizelerine eşlik etti. 1930’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün bestesi milli marşın bestesi oldu.
HAZIRLAYANLAR
HABER
Gülçin Sakarya
ÇİZİM
Şeyma Özkaynak
VIDEO KURGU VE ANİMASYON
Bertuğ Ulukan
İNTERAKTİF WEB TASARIM
Mehmet Çağrı Yakar