Türkiye, son yıllarda Antarktika’da önemli bilimsel araştırmalar yapıyor. Şimdiki hedef ise, bir bilim üssü kurarak bu çalışmaları derinleştirmek.
Dünyanın beşinci kıtası Antarktika, güney yarımkürenin en güneyinde yer alıyor.
Kıtanın kara kısmında buzul kalınlığı 1.8 kilometre. Ancak bazı yerlerde buzulların kalınlığı 4.8 kilometreye kadar çıkıyor. Kıtada, deniz buzları kış aylarında 18 milyon kilometrekare yer tutuyor. Bu rakam yaz aylarında ise 4 milyon kilometrekareye kadar düşüyor.
Antarktika’nın sadece yüzde 1’lik kısmında buzullar bulunmuyor.
Bir buz dağının ortalama kalınlığı yaklaşık iki kilometreyi buluyor. Bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre, Antarktika’daki buz tabakalarının erimesi dünyadaki deniz seviyesini 60 metre yükseltebilir.
Kıtanın bazı bölgelerinde rüzgâr hızı 320 kilometreye kadar çıkabiliyor.
Dünyanın en soğuk yeri de Antarktika’da bulunuyor. Vostok Bölgesi’nde sıcaklığın -100 dereceye kadar düştüğü gözlemlendi. Kıtada ölçülen en yüksek sıcaklık ise 14.5 derece.
Dört bir yanı buzlarla kaplı kıtada bulunan McMurdo Vadileri’nde ise hiç kar yok. Öyle ki bu bölgeye en son yağmurun 2 milyon yıl önce yağdığı tahmin ediliyor. McMurdo Vadileri, bu özelliğiyle Mars gezegenine benzetiliyor.
Antarktika kıyılarında bir zamanlar tropik yağmur ormanları yükseliyordu. Bu, günümüzden 52 milyon yıl önceydi.
Antarktika’nın buz tabakası en az 40 milyon yılda oluştu.
Neredeyse tamamı buzullarla kaplı kıta, aynı zamanda dünya üzerinde içilebilir suların yüzde 70’ine sahiptir. Öyle ki dünyanın en çok su kıtlığı çeken ülkelerinden Birleşik Arap Emirlikleri, bu sorunun çözümünü Antarktika buzdağlarında arıyor.
Yeryüzündeki en büyük volkanik bölge Antarktika’da bulunuyor. En az 136 volkanın yer aldığı bölge, yüzeyi kaplayan buz tabakasının 2 kilometre altında yer alıyor.
Antarktika’da çok sayıda buzul gölü bulunuyor. 300’den fazla göl, bilim insanları tarafından Antarktika’da yaşam için en uygun alan olarak kabul ediliyor. Göller, dünyanın çekirdeğinden gelen sıcaklık sayesinde donmuyor.
Batı Antarktika’da yaşanan buzul kaybı, dünyanın bu bölgesinde yerçekimi kuvvetinin azalmasına neden oldu.
Antarktika’nın Taylor Buzulu’nda kan kırmızı bir şelale akıyor. Bilim insanları, bu şelalenin, yerin altındaki bir su kaynağından beslendiği ve içerdiği demirin, suyu oksitlendirmesi sonucu kırmızı rengi aldığını söylüyor.
Kıtadan kırılarak kopan en büyük buz parçası, yaklaşık 11 bin kilometrekare olarak ölçüldü.
Yeryüzünün en soğuk iklimine sahip olan Antarktika, bu özelliği nedeniyle sürüngenlerin yaşamadığı tek kıtadır.
Antarktika resmi bir zaman dilimine sahip değildir.
Antarktika'ya araştırma amacıyla giden ilk Türk bilim insanı Prof. Dr. Atok Karaali’dir. Prof. Dr. Karaali, 1968 yılında gittiği kıtada bir yıl boyunca araştırmalar yaptı. Bu araştırmalarından dolayı da kıtanın güney tarafında bulunan bir kayalığa soyadına atfen “Karaali Kayalıkları” ismi verildi.
Türkiye, Antarktika’da bilim üssü kurma çalışmalarına hız verdi. Bu amaçla Antarktika’ya iki sefer düzenlendi. Cumhurbaşkanlığının himayesinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın uhdesinde başlayan çalışmalar İstanbul Teknik Üniversitesi Kutup Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (PolReC) ekibi tarafından yürütülüyor. İTÜ PolReC Müdürü Doç. Dr. Burcu Özsoy, Antarktika seferleri ve kurulması planlanan Türkiye Bilimsel Araştırma Üssü’yle ilgili sorularımızı yanıtladı.
-Bize Türkiye’nin Antarktika’da gerçekleştirdiği bilimsel araştırmalardan bahsedebilir misiniz?
Türkiye, 2018 yılına kadar birinci ve ikinci ulusal seferleri gerçekleştirdi. Bu seferler esnasında bizim önceliğimiz bilim projelerinin Antarktika’ya taşınması ve bilim insanlarının orada proje yapabilmesiydi. Birincisinde, 4 üniversite kapsamında 9 kişilik bir ulusal sefer gerçekleştirdik. İkinci seferimizin kapsamı biraz daha büyüktü. Toplamda 28 katılımcıdan oluşan bir ekiple ulusal seferimizi gerçekleştirdik. Genelde Antarktika’nın yaz dönemine denk gelen dönemde gitmeyi tercih ediyoruz. Bu seferlerde aynı zamanda Türkiye’nin bir bilim üssünün olması için fizibilite çalışmaları da gerçekleştirdik.
-Bilim seferlerinde ne gibi çalışmalar yapılıyor?
Bölge, dört çatı altında inceleniyor: Fiziki bilimler, yer bilimleri, canlı bilimleri ve sosyal bilimler. Biz genel anlamda canlı bilimleri, fiziki bilimler ve yer bilimleri altında bilimsel projelerimizi taşıdık. Jeoloji, buzul bilimi, deniz buzu, canlı kaynaklar ve balıkları inceleyen biyoloji bilimi gibi farklı çalışmalarımız mevcut.
-Antarktika ne zamandır inceleme konusu yapılıyor?
Antarktika, denizcilerin balina avlarken şans eseri bulduğu bir kıta ve dünyanın beşinci büyük kıtası... Dünyadaki tatlı su rezervlerinin yüzde 70’ine sahip. Bu kıtanın keşfi, 1800’lü yıllara denk geliyor. Ama 1900’lü yılların başından beri dünya ülkeleri oraya seferler düzenleyerek bilimsel araştırma yapıyor.
-Antarktika bilim insanlarına ne tür veriler sunuyor?
Dünyada var olan her türlü oluşum, akıntılarla ve iklimsel olarak Antarktika’ya ve güneye taşınıyor. Dünyanın iklim değişimiyle ilgili geçmişten bugüne yaşadığı her türlü değişim ve dönüşümle ilgili kanıtlara oradan ulaşabiliyoruz. Daha önce dünyanın buz çağlarından geçmiş olması, oradaki taş yapılarının, toprak yapılarının, volkanik yapılarının hangi günlerden, nerelerden şu anki duruma geldiği, buzların genel anlamda iklim sistemi üzerindeki değişikliğine kadar… Bunu buz karotları dediğimiz örneklerle yapıyoruz. Özellikle Çin, Rusya ve ABD gibi ülkeler mümkün olduğunca buzların en dibine inerek milyonlarca yıl önceki karbondioksit miktarlarını, oranlarına kadar ölçebiliyor. İlaç üretiminden hastalıkların çaresine kadar her türlü bilimsel çalışmayı Antarktika’da yapmak mümkün.
-Antarktika’da yapılan bilimsel araştırmalar için dünyanın geleceğini etkileyecek araştırmalar diyebilir miyiz?
Geçmişte ne oldu, bugün ne oldu, ne oluyor soruları ve aldığımız yanıtlar aslında geleceğe de ışık tutuyor. Geçmişten bu yana oluşan her türlü değişim iklimsel sıcaklık ve karbondioksit değişimleri gibi geçmişteki ve bugündeki bilgiler, geleceğe ışık tutuyor.
-Nasıl bir hazırlıktan sonra Antarktika’ya gittiniz?
Bizim seferlerimiz toplamda 50 gün sürüyor. Yaklaşık iki aylık bir sefer süresi olmasına rağmen toplam 6 ay öncesinden hazırlık süreci başlıyor. Antarktika’da yaşam koşulları gerçekten zor. Geçen yıl Sahil Güvenlik Komutanlığı; deniz eğitimi, gemi koşullarında nasıl hareket edileceği, hayatta kalabilme, sağlık eğitimleri ve zodyak kullanımıyla ilgili eğitimler verdi. Bilim insanları ne kadar iyi hazırlanırsa süreç o kadar rahat geçiyor.
-Antarktika seferleri sırasında nerelerde konakladınız?
Birinci sefer gemideydi. Bütün seferimiz gemi üzerinde gerçekleşti. Günlük olarak karaya çıkarak çalışmalarımızı gerçekleştirip, akşam olduğunda tekrar gemiye döndük. 28 kişinin katıldığı ikinci seferi, iki bölümden oluşturduk. Bu seferin bir bölümünde altı projenin gerçekleştirileceği Robert Adası’nda bir kamp alanı kurduk. Bu altı proje için on kişi, bir ay kamp alanında bulundu. Aslında o, Türkiye’nin ilk yerleşkesi anlamına da geliyor. Çünkü Türk bilim insanları ilk kamp alanını oluşturarak bir aylık süreçte, o koşullarda yaşamını idame ettirdi. Diğer kalan ekip de civar adalarda çalışmalar gerçekleştirdi. Gemi ekibi 9 proje çalıştı. Bunlar da yine günlük projeleri olan adalara zodyaklarla ulaşımlarını sağladı.
-Şimdi üçüncü sefer planlanıyor sanırım. Bununla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Aslında çok güzel bir farkındalık söz konusu Türkiye’de; yaratılan fırsatlar bilim insanları tarafından çok olumlu değerlendiriliyor. Üçüncü sefer için 40’a yakın proje başvurusu aldık. Değerlendirme süreci sonrasında kaç projenin başarılı olacağını göreceğiz. Üçüncü seferimiz ocak sonu başlayıp mart-nisan diliminde sonlandırılacak. Kaç kişinin katılacağı proje değerlendirme çerçevesinde neticelenecek.
-Bu üs neden Türkler için önemli?
Antarktika’da 2 ay bulunuyoruz ama onun öncesinde 6 aylık bir süreç oluyor. Çünkü her türlü projenin kabul başvurusu, onların koordinasyon toplantısı ve bunun akabinde orada kullanılacak ekipmanlar, yakıtından suyuna, gıdasından çadırına, jeneratöründen bilimsel ekipmanlarına kadar kullanılacak her türlü eşyanın bir lojistiği oluyor. Bunların en az iki buçuk ay öncesinden Türkiye’den yola çıkması gerekiyor. Konteynerlerle malzemeler gönderiyoruz. Bu hem bütçe hem mesai hem de zaman anlamında ciddi bir maliyet. Üssümüzün olması tabii ki bizim avantajımız olur. Türkiye’nin bir üssü olduğunda bu tarz ekipmanlar orada kalır ve bilim insanları taşındığında otomatik olarak süreç başlar. Çalışma süresinin uzatılabileceği bir üs Türkiye için önemli.
-Türkiye, Antarktika’da neden olmalı?
Türkiye, bilime önem veren bir toplum ve bilimsel olarak çok büyük bir kapasiteye sahibiz. 1900 yılından beri Antarktika’da bilim yapmış ve ortaya koydukları sonuçlarla dünyanın nereden nereye geldiği ve nereye gideceğiyle ilgili bilimsel yayın yapmış diğer dünya ülkelerinin hepsiyle eş değer kapasiteye sahibiz. Türkiye’nin bu sistemin içinde olması, bilimsel yayınlarla dünya literatürüne ek yapması ve destek yapması çok önemli. Özellikle kendi kapasitemizi ortaya koymak ve aynı zamanda Türk bilim insanlarına yeni bilimsel kapılar açılması Türkiye’nin, Antarktika’da neden olması gerektiğine en güzel örnek.
Antarktika, yerli halkı olmayan tek kıtadır. Kıta, aynı zamanda herhangi bir ülkenin yönetimi altında bulunmayan tek kıtadır. Antarktika’ya ilk olarak Arjantin, Avusturalya, Şili, Fransa, Yeni Zelanda, Norveç ve Birleşik Krallık ulaştı. Bu nedenle de hak iddiasında bulundular. Yapılan itirazlar, kıtanın hukuki rejimini gündeme getirdi ve Birleşmiş Milletler devreye girdi. Sonuç olarak, Yeni Zelanda’nın ortaya attığı, kıtanın BM bünyesinde bir dünya parkı olması fikri kabul gördü.
1 Aralık 1959’da imzalanan ve 1961’de yürürlüğe giren Antarktika Antlaşması’yla durum netlik kazandı. Böylece Antarktika’ya askeri üs kurulması ve kıtanın silahlandırılması engellendi. Kıta, barış ve bilime adanmış doğal koruma alanı olarak güvence altına alındı. 12 ülkenin imzaladığı bu anlaşmayla, Antarktika’da sadece bilimsel çalışmaların ve araştırmaların yapıldığı istasyonların faaliyet göstermesine izin veriliyor. Ayrıca kıtanın yeraltı ve yerüstü kaynakları 2048’e dek koruma altında bulunuyor.
Antarktika Antlaşması’na günümüzde taraf olan ülke sayısı 53. Bunların 29’u danışman ülkeler. Diğerleri ise danışman olmayan gözlemci ülke statüsünde yer alıyor. Bu anlaşmayı 18 Eylül 1995 tarihinde imzalayan Türkiye, şu anda “danışman olmayan gözlemci ülke” statüsünde. Türkiye, kendi bilimsel üssünü kurarak “danışman ülke” statüsüne geçiş yapmayı hedefliyor.
Antarktika, 18. yüzyıldan itibaren hem kaşiflerin hem de bilimsel araştırma ekiplerinin akınına uğradı. Beyaz kıtanın keşfi için pek çok ülke, deyim yerindeyse yarış içerisine girdi.
Dünyanın gizemlerle dolu noktası Antarktika’yla ilgili ilk araştırmalar 1700’lü yıllarda başladı. İngiliz Kaptan James Cook, gemisiyle 1772-1775 yılları arasında ilk keşif çalışmalarına girişti. Bunu, 1819’da yine İngiliz William Smith izledi. Smith, Güney Shetland Adaları’nı keşfetti. Amerikalı N. Brown Palmer ise aynı tarihlerde Ozleans Geçidi’ne ve daha sonra kendi adı verilen Palmer Adası’na ulaştı.
Antarktika’yla ilgili özellikle 1820 ve 1830 yılları arasında birçok araştırma yapıldı. 1821 yılında Rus araştırmacı Fabian von Bellingshausen, kıtayı dolaşarak birçok ada keşfetti. İngiliz denizci James Weddell ise 1823’te daha sonra kendi adı ile anılacak denizi buldu. Fransız araştırmacı Dumont d’Urville, Adelie Sahili’nin haritasını çizdiğinde ise takvimler 1840’ı gösteriyordu.
Antarktika’nın bir kıta olduğunu ilk ortaya çıkaran kişi, Amerikalı deniz yüzbaşısı Charles Wilkes oldu. 1838-1842 yıllarını kapsayan araştırması sonucunda kıtanın Hint Okyanusu karşısına gelen bölümünde keşfettiği kıyıya da onun adı verildi.
Araştırmalar bununla sınırlı kalmadı. 1829 yılında Kuzey Kutbu’nu keşfeden ekipte yer alan James Clark Ross, tam 10 yıl sonra rotasını Güney Kutbu’na çevirdi. Bu sefer sonucunda Ross Adası’nı keşfederek Victoria topraklarına kadar ulaştı.
Bu kimsenin bilmediği gizemli kıtanın keşif turları, hız kesmeden uzun yıllar boyunca devam etti. Norveçli Roald Amundsen ve İngiliz Robert Scott da ekipleriyle birlikte Antarktika’ya ayak basanlardandı. Ünlü kaşifler arasında Güney Kutbu’na ulaşmak için yarış başladı. Norveçli kaşif Roald Amundsen, ekibiyle yola çıktıktan 56 gün sonra 14 Aralık 1911’de Güney Kutbu’na bayrağı diken ilk kişi oldu.
Antarktika’daki araştırmalar, uçakların da devreye girmesiyle başka bir boyuta taşındı. Kıta üzerinde ilk uçuşu Sir Hubert Wilkins gerçekleştirdi. Bu konuda en fazla uçuşu gerçekleştiren kişi ise kıtanın kendi adını taşıyan doğu kısımlarını keşfeden Richard E. Byrd’dı.
Kıtada yeni yerlerin keşfedilmesi uzun yıllar boyunca sürdü. Amerikalı Richard H. Cruzen, Wedali Denizi kısmı dışında bütün Antarktika sahillerini içine alan sahanın havadan haritasını çıkardı. Antarktika’ya daha sonra İngiltere, Norveç, İsveç, Fransa gibi pek çok ülkenin araştırmacıları üs kurup incelemelerde bulundu.
Antarktika’daki araştırmalar, yıllar sonra nihayet bir program çerçevesinde şekillendi. Buna göre bir araştırma ekibi kurularak, çalışma programı hazırlandı. Birçok ülkeden bilim insanlarının katıldığı araştırma ekibi, kıtanın hala bilinmeyen pek çok noktasını keşfetti.
Program, 31 Aralık 1958’de bitse de araştırmaların devam etmesine karar verildi. “Antarktika’yı Araştırma Özel Komitesi” (SCAR) denilen milletlerarası bir komisyon kuruldu. 1982’de ise bu kez kıtanın kıyılarında yaşayan hayvanları korumak için Antarktika Deniz Hayatını Koruma Konvansiyonu oluşturuldu.