Dünyada yaklaşık 47 milyon Demans hastası var.
Demansın en bilinen ve en sık görülen tipi ise Alzheimer. Bu rakamın 2050 yılına kadar 130
milyon kişiye çıkması bekleniyor. Türkiye’deki tahmini Alzheimer hastası sayısı ise 600 bin.
Hastalıktan etkilenen hasta yakınlarını da saydığınızda, ülkemizde milyonlarca insan
Alzheimer ile iç içe yaşıyor.
15 yıldan uzun süredir Alzheimer hastaları ve
yakınlarıyla ilgili çalışmalara imza atan Nöroloji Uzmanı Doktor Sevda Sarıkaya, özel
hastanelerde Demans ve Hareket Bozuklukları poliklinikleri kurdu ve yönetti, birçok
huzurevinde gönüllü danışmanlık yaptı, üniversitelerde seminerler verdi. Ancak onun adı en
çok “Ulusal Alzheimer Farkındalık ve Hasta Yakınlarına Destek Sempozyumu” ve “Alzheimer
Okulu” projeleriyle tanındı. Türkiye’de bir ilk olarak gerçekleştirilen sempozyum ve aile
eğitimleri programlarının ortak özelliği Alzheimer hasta yakınlarını ele alması.
Alzheimer hastası annesine destek olan bir kızın
hikayesini anlattığı "Anılar Silinirken" isimli ilk kitabını 2015 yılında yayımlayan Doktor
Sevda Sarıkaya, 2017 yılında "Ya Evde Yoksam" isimli ikinci kitabını yazdı. Kitapta
Alzheimer hastası annesi ile yaşayan Sevgi'nin duygularını ve hastalıkla mücadelesini ele
alan Sarıkaya, Alzheimer hasta yakınlarının mutlaka bir eğitimden geçmesi gerektiğine
inanıyor ve yayınlarının yanı sıra birçok eğitim projesiyle de bu konuya ağırlık
veriyor.
Dr. Sevda Sarıkaya
2000 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldu. 2001-2005
yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalında ihtisas
yaptı. İhtisasının son iki yılında Davranış Nörolojisi ve Demans ile ilgilenmeye
başladı. 2009-2010 yılları arasında ABD'nin Minnesota eyaletindeki Hennepin County
Medical Center Huntington Kliniği ve Struthers Parkinson's Center'da Observership/
Researcher olarak çalışmalarına devam etti. Ulusal Alzheimer Farkındalık ve Hasta
Yakınlarına Destek Sempozyumu'nu düzenledi, Alzheimer Okulu projesini başlattı.
'Anılar Silinirken' ve 'Ya evde yoksam' adlı iki romanı bulunuyor.
Uzun yıllardır bu konuda
uzmanlaşan biri olarak size sormak isterim demans ve Alzheimer aynı şey midir?
Demans ve Alzheimer aynı şey değildir. Alzheimer,
bir demans türüdür. Demans, zihinsel yetilerimizi sırasıyla yitirdiğimiz sendromik bir
durumdur. Alzheimer hastalığı ise hücresel yıkımın bellek alanlarından başladığı ve
unutkanlık, bellek problemlerinin ön planda olduğu bir demans türüdür. Şöyle söyleyebiliriz,
her Alzheimer hastası aynı zamanda demans hastasıdır ama her demans Alzheimer hastası
değildir. Demansın başka başka türleri vardır. Ama sonuç itibariyle bu hastalıkların
hepsinde bir hücre ölümü olur ve başladıkları alana göre isimlendirilirler. Ancak
ilerledikten sonra tek potada buluşurlar.
Siz bu hastalığı nasıl
tanımlıyorsunuz?
Alzheimer hastalığını bir hekim olarak tanımlarsam
beyin hücre ölümü ve unutkanlıkla başlayan, zamanla beynin birçok alanının işlevini
kaybettiği bir hastalıktır. Ama duygusal boyutuyla tanımlamak gerekirse birçok hastam ve
hasta yakınları farklı ifadeler kullanıyor. Ben bunlardan çok etkileniyorum. Bir tane hasta
yakınım şöyle bir ifade kullanmıştı ve çok hoşuma gitmişti. Demişti ki; “Alzheimer demek, en
sevdiğinin hafızası olmayı gönüllü olarak üstlenmek demektir.” Alzheimer hastalığı çok özel
bir hastalık. Çünkü Alzheimer hastalığında zihinsel yetilerimizi yitirsek de duygular olduğu
gibi kalır. Bu, bilimsel olarak da ispatlanmış bir şeydir. Bu hastaların duyguları oldukça
güçlüdür. Muhakeme yapamasalar da hisleri sağlamdır. Çok yanlış biliniyor, bu hastalar bazı
şeyleri anlamaz, yanlarında konuşulabilir gibi bir anlayış var. Aslında hissederler. Sizi
tanımasa da, sizin onun yakınınız olduğunu bilmese de içeriden bir yakınlıkla, sizin onun
çok sevdiği birisi olduğunuzu pekala biliyordur.
Ülkemizde Alzheimer hastalığı ne
sıklıkta görülüyor? Kimler risk gurubunda?
Ülkemizde tahmini olarak 600 bin Alzheimer hastası
olduğunu düşünülüyor. Bunun 150 – 200 bin kadarı tanı almış durumda. Diğerlerinin henüz
tanısı yok çünkü bizler bu hastalığı çok fazla bilmiyoruz toplum olarak. Bilmediğimiz için
de unutkanlığı normal bir durummuş gibi algılıyoruz. ‘Her yaşlanan zaten bunar’ gibi bir
algı var. O yüzden bu hastalığın tanısının konulması çok fazla mümkün olmuyor
ülkemizde.
47 Milyon
Dünyadaki demans hastası sayısı
130 Milyon
Dünyada 2050 yılı için hasta sayısı tahmini
3 Saniye
Dünyada demans teşhisi koyma sıklığı
600 bin çok yüksek bir rakam değil
mi?
Çok büyük bir rakam ama bunu bir de 2 ile 3 ile
çarpmanız gerekiyor. Çünkü Alzheimer hastalarının birinci dereceden yakınları da bu potanın
içindeler. En büyük sıkıntıyı yaşayanlar da hasta yakınları. Yakınlarıyla birlikte
düşünürsek bu hastalıktan etkilenen insan sayısı milyonları buluyor.
Kimlerin risk grubunda olduğu konusuna gelince,
Alzheimer hastalığının da risk grupları vardır ve bunlar genel sağlık durumunuzla da
ilgilidir. Mesela yüksek tansiyon, diyabet, sigara kullanımı Alzheimer hastalığı riskini
arttırır. Çok ilginç bulgular da var, mesela yalnızlık da bu hastalığın riskini arttıran
faktörlerden biri. Yapılan bir çalışmaya göre evli olan bireylerde Alzheimer hastalığı
riskinin daha düşük olduğu görülmüş. Hayatı paylaştığınız bir insan varsa risk de
azalıyor.
Bu açıdan bakıldığında depresyon
ve Alzheimer arasında bir bağ kurmak mümkün mü?
Mümkün. Depresyon beyin hücrelerimizi de etkileyen
bir hastalık halidir. Beyin hücrelerinin arasındaki nörokimyasal bazı maddelerin azlığı,
çokluğu, denge değişimi ile olan bir durumdur. Her bir depresyon atağında bizim belli bir
miktar beyin hücremiz ölür. Peki Alzheimer hastalığı nedir? Beyin hücre ölümü ile giden bir
hastalıktır. Her bir depresyon atağı bizi Alzheimer hastalığına yakınlaştırır.
Filmlerde Alzheimer
Ulu ağaçların tam ardında, derin mi derin bir sisin içindesin şimdi. Her şeyi
gören bir görünmeyensin. Kimselerin bilmediği bir ülkenin sahibi. Cadının ormanı
dedikleri, ürktükleri. Ucundan dönüverdikleri. Heyhat. Onlar eteklerinde kalan
bir korkaklar sürüsü.
Keşke kanser olsaydım.Ciddiyim.
O zaman bu kadar utanmazdım.Kanser olan insanlar için
pembe kurdeleler takarlar...yürüyüşler düzenlerler ve sen de kendini
şey gibi hissetmezsin, şey gibi...
...sözcüğü bulamıyorum.
Hala buradayım, ama gittim bile... Gitar çalmıyorum, şarkılarımı söyleyemiyorum.
Kim olduğumu asla tanımlayamadılar. Seni yolun sonuna kadar seven o adamı…
Unutkanlığı engelleme veya beyni
geliştirme amaçlı vitamin kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Beslenmenin Alzheimer
üzerinde bir etkisi olması mümkün mü?
Vitamin kullanımı çok hassas bir konu. Leblebi gibi
vitamin tüketiliyor. Alzheimer hastalığında vitamin kullanmak hastaları korur gibi bir durum
yok. Bir vitamin eksikliğiniz yoksa vitamin desteği almanıza da gerek yoktur. Beslenmenize
dikkat etmeniz gerekiyor. Akdeniz tipi beslenme, Alzheimer hastalığına karşı ciddi koruyucu
özelliği olan bir beslenme tipidir. Ve biz ülke olarak bu konuda çok şanslıyız. Sebzeler,
meyveler, doğal zeytinyağları, deniz ürünleri, kuruyemişler gibi ürünlerin dahil edildiği
bir beslenme düzeni, koruyuculuk anlamında çok önemlidir. Son dönemde önemli bir bilimsel
dergide yer alan makaleye göre Alzheimer hastalığının yüzde 35’ini henüz oluşmadan
engellemek mümkün. Bu önemli bir oran. İlginçtir, bu oranın yüzde 9’u duyma kusurlarına ait.
Araştırmada deniliyor ki, eğer duyma kusurlarını azaltırsan hastalık olasılığını da
azaltırsın. Çünkü yaş ilerledikçe duyma azalıyor ve bu durumda beyne girişler de azalıyor.
Giren bilgi azaldıkça beyin tembelleşiyor. Tembelleştikçe de Alzheimer hastalığına eğilim
artıyor.
Neden Alzheimer okulu?
Alzheimer durumunda hasta da hasta yakınları da
çaresizliği çok derin hisseder. Bu hastalıkta tıbbi olarak alabileceğiniz destek sınırlıdır,
sosyal hizmet gerektiren bir hastalıktır. İşin en önemli kısmı burasıdır. Elbette mevcut
ilaçlar var ancak bu ilaçların yapabilecekleri kısıtlı. Hasta yakınlarının eğitilmesi elzem.
Biz Türkiye’de bir ilk olan Alzheimer Okulu’nu bu yüzden kurduk. Hasta yakınlarının
eğitimiyle, yakınların da hastanın da hayat kalitesinin yükselmesi, daha huzurlu, daha uzun
bir yaşam mümkün. Bu okulda eğitim 3 ay sürüyor, belli bir program dahilinde her hafta
farklı konular işleniyor. Hangi durumda neler yapmalı, nelerle karşılaşılabilir, ne gibi
tedbirler alınabilir gibi hasta yakınlarını direkt ilgilendiren konulara değiniliyor. İlk
mezunlarımızı verdik. Bu dönemde Üsküdar Belediyesi’nin Engelsiz Yaşam Merkezinde yerleşik
olacağız. Orada butik bir Alzheimer Hobi Merkezi açacağız. Hem okulun eğitim faaliyetlerini
sürdüreceğiz hem de hasta yakınlarını rahatlamak adına, hastalarını birkaç saat
bırakabilecekleri bir imkan sağlayacağız. Hasta yakınları da hastalar da sosyalleşme imkanı
kazanacak. Bu merkez, hayalini kurduğum Alzheimer Kreşi’nin de bir pilot uygulaması
niteliğinde olacak.
40 Bin
Türkiye'de 65 yaş altı Alzheimer hastası sayısı
%5
65 yaş üstü Alzheimer görülme sıklığı
600 Bin
Türkiye'deki toplam Alzheimer hastası sayısı
Alzheimer hasta yakınlarına
yönelik programlara ağırlık vermenizin özel bir sebebi var mı?
Elbette. Bu hastalık, hastanın katı katı fazla hasta
yakınını etkileyen bir hastalık. Çünkü gözünüzün önünde sizin otorite olarak gördüğünüz
büyüğünüz gittikçe çocuklaşıyor ve siz onun büyüğü haline geliyorsunuz. Bu çok ağır bir yük.
Bunun dışında bu hastalarda davranış bozuklukları gözleniyor. Ve bu davranış bozuklukları
toplum içerisinde çok yadırganan, çok tuhaf görülen, insanların toplumun içine çıkmasını
engelleyen, bazen ev içerisinde bile baş edilmesi mümkün olmayan (düşünce bozuklukları,
hayaller görme, uyku ve kaygı bozuklukları) etkiler gösterebilir. Böyle durumlarda hayat
düzenlemeleri yapılması gereklidir. İlaçların yapabileceği etkiden daha önemlidir bu. Hasta
yakınları bu bulgularla nasıl baş edeceklerini bilirlerse hastalıktan o kadar az
etkilenirler.
Bu yıl dördüncüsünü
düzenleyeceğiniz “Ulusal Alzheimer Farkındalık ve Hasta Yakınlarına Destek Sempozyumu”nda
hasta yakınlarını bilgilendirmek adına nasıl bir içerik sunulacak?
Bu sempozyum hasta yakınları için düzenlenen tek
ulusal toplantı. Türkiye’nin her yerinden ve yurtdışından ciddi katılım sağlanıyor. Çünkü
hasta yakınlarını bilgilendirmek adına yapılan çalışmalar çok kısıtlı. Sempozyuma birçok
uzman katılıyor. Bu seneki toplantıda ben moderatör olarak hastalıkla ilgili bilgiler
vereceğim, bu hastalıkla nasıl yaşanması gerektiği konusuna değineceğim. Bir avukat
arkadaşımız sunum yapacak çünkü Alzheimer hastalarının yakınları, hasta ile ilgili hukuki
işlemlerde çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Bir genetik hocamız söz alacak o da bu
hastalığın genetik boyutunu anlatacak. Bir nöroradyoloji hocamız olacak o da bu hastalıkta
görüntüleme sistemlerinden bahsedecek. Beslenme konusuna değinecek bir konuşmacımız da
olacak. Son bölümde ise hasta yakınlarının soruları cevaplanacak.
Kitaplarda Alzheimer
Doktorun söylediğime göre bende 'hafif bilişsel bozukluk' varmış. İlk başta
kulağa çok kötü gelmiyor, ama bir de şöyle söyleyeyim: İlk aşamasındayım... Yani
Alzheimer Hastalığı'nın. Bazı hastalıkların isimleri dahi insanı dehşete düşürür
ki, Alzheimer de onlardan biri. Bu bir ölüm cümlesi. Uzun ve yavaş bir ölüm.
Alzheimer hastaları anılarını unutmaya başladıklarında, ilk silinenler en yeni
anılar olurmuş. Eski anılar ise çocukken oturdukları evin adresi, ikinci
sınıftaki öğretmenlerinin adı içlerine işlemiş olduğu için unutulmazmış.
İnsanların bildiklerinin bir kısmı neredeyse içgüdüseldir; tıpkı nasıl
yutkunacağını bilmek gibi.
Adımı unutacak, tanıştığımızı unutacak ama mutluluğu unutmayacak. Alzheimer
hastaları, bilgileri unutur ama o bilgilerin getirdiği duyguları unutmaz.
Aslında hepimizde öyledir. Yaşadıklarımız "mutluluk ve mutsuzluk" olarak
depolanır. Bizim o yaşlılardan tek farkımız, mutluluklarımızın ve
mutsuzluklarımızın yanında gereksiz birkaç bilgi kırıntısı olmasıdır.